Ayna Ayna

Yazar: Ümit TOPÇU - Öykü - 30/ 07/ 2018

Güzellik bir kadını gerçektende kadın yapan en önemli unsur mudur ya da bir kadın güzel olmak alımlı görünmek zorundamıdır. Yıllarca kafamın içinde döndü dolandı bu sorular. Beni çözemediğim yer yer anlamakta güçlük çektiğim bu düşüncelere iten en büyük sebep ise yıllardır uzak kaldığım ve benim tam tersim bir kişiliğe sahip olan ablam Hülya oldu.

Daha çocuk ken ilkokula gittiğimiz yıllarda Hülya annemin ceviz ağacından yapılmış koyu renkli makyaj masasına oturur dakikalarca aynada kendi yansımasın seyrederdi. Defalarca saçını bir sağa bir sola tarar dururdu. Değişik modelere girip çıkmaktan saçlarıda yorgun düşmüş bir türlü biçim alamıyordu. Bu duruma çok kızan Hülyanın yüzünün aldığı ifade çok komikti. Onun bu güzel olma çabasına çoğunlukla gülerdim elimde olmadan. Bazende çok ürkerdim. Zira Hülya kendisiyle alay edilmesine küçük görülmesine çok kızardı. Hiç beklenmedik zamanlarda saldırganlaşıp beni dövmeye kalkışırdı. Neyseki böylesi gerilim anlarında annem yetişir güzel kızım cici kızım sen ona uyma o seni kıskandığı için böyle davranıyor diye iltifatlar yağdırarak sakinleştirirdi Hülya yı. O da bir zafer kazanmış gibi havalı havalı yürüyerek tekrar aynanın karşısına geçerdi. Oysa derslerimdeki başarımdan dolayı beni kıskanan oydu. Annem bu durumun farkında olduğu için her seferinde beni kendi odamıza götürüp Hülya nın bu tavırlarını dikkate almamam gerektiğini ve boş vermem gerektiğini sıkı sıkıya tembihlerdi. Kısa bir süre geçer sinirleri yatışırdı Hülya nın. Sonra yine odamıza girer hiçbir şey olmamış gibi biraz gülerek biraz da kasılarak yatağının üzerine oturur kadın ve magazin dergilerini okurdu hayran hayran. Öylesine kendinden geçerdiki sayfaları çevirirken. Her sayfada yüzü başka bir ifadeye bürünürdü. Şaşkınlık dolu bakışlar yerini hayranlığa ara sıra da alaylı küçümseyen bakışlara bırakırdı. Acaba bir insan kendi kendine nasıl bu kadar hayran olabiliyordu. Bu soru nun cevabını bir türlü bulamadım. Cesaret edip soramadım da hiçbir zaman.

HAFTA SONU

O hafta sonu ilk defa ilk defa annem in saçlarını tararken gördüm onu. Öylesine içten öylesine mutluyduki sanki bir oyunun içindeydi. Tarak annem in saçların dan ustaca akıp gidiyordu. Adeta ulu bir dağın doruğundan denize akan bir nehir gibi sınır tanımadan usul usul hiçbir engele takılmadan akıp geçiyordu annemin siyah pırıltılı saçlarının arasından ağşap saplı tarak. Öylesine becerikliydiki elleri kıskanmadım dersem yalan olurdu. Zamanının çoğunu aynayla tarakla geçire geçire ustalaşmıştı bu işte. Ben ise vaktimin büyük bir kısmını çalışma masasında geçiriyordum. Başımı kitaplardan kaldıramıyor sürekli okuyup araştırmalar yapıyordum. Gelecekten beklentilerim vardı. Lüzumsuz işlere vakit ayıramıyordum. Saç taramak makyaj yapmak ayna tarak ve ismini doğru dürüst bilmediğim bir sürü ıvır zıvır bütün bunlar çok gereksiz saçma nesneler ve uğraşlardı benim için. Hülya nın ise bütün hayatı demekti. Dakikalarca onları kapının arasından dikkatle ve sesizce izledim durdum. O gün bir yakınımızın daveti varmış bütün bu hazırlıklar onun içinmiş. Annemle Hülya konuşurlarken işittim. Konuşma esnasında ağzı iki karış açılmış gözleride yerinden fırlayacak gibiydi Hülya nın. Onun bu hali beni çok güldürüyor bir yanda da düşündürüyordu. Kardeş olmamıza rağmen bir birimizden çok farklıydık onu anlamakta çok güçlük çekiyordum bazen. Bazen de hiç anlayamıyordum. Böylesi buluşmaları hiç sevmedim oldum olası. Bir sürü kadın hiçbir amacı olmayan tek dertleri daha güzel görünmek ve için için diğerini küçük gören takıntılı tipler bir araya gelip suya sabuna dokunmayan konulardan söz açıp çay pasta eşliğinde saatlerce boş boş konuşup zaman geçirirdi.

Sonunda bitti annem çok güzel ve alımlı olmuştu. Titiz ve uzun sayılabilecek bir çalışmanın ardından Hülya nın güzellik operasyonu sonun da bitti. Donup kaldığım yerden olup bitenlere şaşkın şaşkın baktığımı görünce ortaya çıkardığı şaheserle övünen bir heykeltıraş gibiydi o an ki hali. Sonra, gurur lanarak iki elini yumruk yapıp beline koydu ve kibirli bakışlarla bana baktı Hülya uzun uzun.

Aklınca bir zafer kazanmıştı bana karşı. Oysaki beni kendine hayran bırakan annemin tarifsiz güzelliği oldu. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Pencerenin kenarına geçtiğinde pencereden sızan güneşin sonsuz ışıkları içinde çölde bir serap gibiydi. Bir o kadar da alçak gönüllü ve insancıl bir kadındı annem. Hülya da güzeldi ama annem e hiç benzemiyordu kişiliği saçma sapan takıntıları olan kendini beğenmiş in biriydi. Ama iyi iş çıkarmıştı o gün. Akşam oldu annem ve Hülya yorgun, argın döndüler eve. Sabah evden çıkarken bana söylediklerini düşündüm bütün gün. Acaba doğrumuydu diye sayısız soru sordum kendi kendime evin içinde bir o yana bir bu yana yüzlerce defa gidip dönerek. Ne söylediğini hiç umursamamam gerekirken beni çok etkiledi ağzından dökülen sözler. Canımı çok acıtmıştı o kurduğu tümce. Bir daha hiç konuşmadım Hülya ile o günden sonra. Hafta sonlarının hiçbir anlamı yoktu artık benim için.

Sürekli yeni yeni saç modelleri bulduğunu iddia edip her fırsatta arkadaşlarını eve toplayıp buluşlarını onların üzerinde deneyerek yeteneğini göstermeye çalışıyordu. Gözümün içine soka soka yaptığı bu iş artık dayanılmaz bir hal almıştı. Tek derdi beni kıskandırmak ve benden üstün olduğunu ispatlamaktı anlamsızca. Çoğu kez başarılı olsada kendisi hiç tatmin olmuyordu aldığı sonuçlardan. Hülya nın güzellik konusundaki ünü ev sınırları dışına çıktığında kendine olan hayranlığıda önüne geçilemez bir hızla sınır tanımadan artıyordu. Yokuş aşşağı freni patlamış bir kamyon gibi kontrolsüzce yükseliyordu bu güzellik uzmanlığı konusunda. Aynı zamanda kendine olan hayranlığı gibi hırçınlığı ve saldırganlığıda sınır tanımaz bir hal alıyordu. Bir keresinde onu bir arkadaşının saçın çekip koparmakla tehtit ettiğine şait olmuştum. Öylesine ürkütücüydükü kızın rengi bembeyaz olmuş soluk soluğa kalmıştı. Bu durum beni de çok urkutüp düşündürdü doğrusu. Hiç aklımdan çıkmadı yüzündeki o korkutucu ifade. Bütün bu olup bitenler o hafta sonu gezmesinden sonra cereyan etmeye başlamıştı. Kişiliğindeki çarpık yapı içine sığmıyordu besbeli. Artık kendini dışa vurmaya başlamıştı bütün egoları.

Bana söyledikleri bir mıh gibi çakılmıştı ruhuma, aklımın en derinlerine kadar inip etkilendiğim tahrip gücü çok yüksek bir bomba gibiydi o sözler. belkide hayatıma yeni bir yön vermem gerekiyordu artık. Zira bana söyledikleri bir fırsat oldu yaşamımda radikal kararlar almam için.

O haftasonu saatlerce düşünüp bir karar aldım. Çok gerçekçi bir karardı fakat bunu anneme nasıl iza edeceğimi nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Saatlece düşündüm odamda sonra sokağa çıktım kendi kendime söylene söylene, dolaştım kaldırımlarda parklarda. Akşam olduğunda bütün cesaretimi topladım ve eve geldim. Annemi incitmekten kortuğum halde odasına girdim kapııyı usulca açarak. Annem meraklı gözlerle bana baktı bir süre. Ciğerlerimin en ücra köşelerini dolduracak bir şekilde burnumdan derin bir nefes alıp ona evden ayrılıp eğitimime yurt dışında yaşayan teyzemin yanında devam etmek istediğmi söyledim. Sanki üzerümden tonlarca ağırılıkta yük inmiş çok rahatlamıştım kararımı açıklayınca. Annemin mavi gözlerindeki meraklı ifade şaşkın ve üzgün bakışlarla yer değiştirdi birden. Ne diyorsun sen nereden çıktı şimdi bu gitme fikri dedi. Aldığım bu kararın ve bütün olup bitenlerin tek sebebinin kardeşimle aramızdaki uyumsuzluk ve farklılıklarımız olduğunu söyledim. İlk verdiği tepki gözlerinden akan yaş oldu. Sonra Hülya nın tavırlarının dikkate alınmayacak kadar basit ve anlamsız olduğunu anlattı durdu bütün gece. Her, zamanki gibi yani Hülya ile her kavga edişimizde söylediklerini tekrarladı. O gece annemin yatağında beraber uyuduk. Fakat Hülya nın bana söylediklerini anneme hiç söylemedim nedense içimden gelmedi hiç. Aldığım kararda ne kadar ısrarcı olduğumu ve benim için en doğrusunun böyle olacağına ikna ettim annemi sonun da. O gece sabaha karşı bir ara uyanıp düşündüm. Hülya nın, benim gözüm deki değer inin ve kalbimde ki yerinin iyice sarsıldığını anladım. İkimiz içinde en doğrusu benim gitmem uzaklalmam olacaktı.

Şimdi yıllar sonra verdiğim bu kararın ne kadar doğru ve yerinde olduğunu daha iyi anlıyorum. Yıllarca uzaktan izleyip takip ettim onu. Çok başarılı bir güzellik uzmanı olmuştu fakat gereksiz alışkanlıklarından ve takıntılarından bir türlü kurtulamamıştı. Bir keresinde salonuna gelen bir müşterisini sırf yaşlı olduğu için darp etmiş saçlarından tutup hakaretler eşliğinde yerlerde sürüklemiş tekmeler atmış üst üste hiç hedef gözetmeden. Karnına sırtına, yüzüne ve gözüne peş peşe vurmuş şuursuz ca. Kadın ın yalvarmalarına çığlıklarına zerre kadar aldırış bile etmeden saldırmış dükkan ın orta yerin de. Üstelik güzellik salonun da olan diğer kadınlar bile müdahale edememiş gözlerinin önünde olup biten bu duruma. Şaşkın ve korku dolu bakışlar ile izlemekle yetinmişler bu kriz anını. Tıpkı sinema da korku gerilim türünde bir film seyreder gibi dehşet için de bakmakla yetinmişler bu vahşet olayına. İçlerinde bu duruma daha önce tanık olanlarda vardı elbet alışkınlar tabi. Hülya yaşlanmaktan çok korkuyordu. Çocukken de tahammül edemezdi yaşlı kadınlara. Ben hiç yaşlanmayacağım der dururdu her fırsatta. Yaşlanmak saçların beyazlaması cildin kırışması ve duyu işlevler inin yavaşlaması demekti onun için. Bu kaçınılması imkansız bir doğa olayıydı her insan için. Fakat Hülya çok korkuyordu bu kaçınılmaz gerçekten. Zaten bütün bu saldırganlığının ve kişiliğindeki ani değişimlerin tek sebebi buydu. Oysa belirli bir yaşa gelmek bilge olmak genel kültür ün ve görgünün artması demetkti benim için. Annem bir mektubunda Hülya nın aynalar ile konuşmaya başladığından bahsetti. Ayna daki yansımasıyla konuşup kendi kendini motive ediyormuş. Delirdiğinden kokmuş ilk zamanlar. Çoçuk ken de böyle yapardı ara sıra. Böylesi şirinlikler yaparak içinde bir yerlerde saklı olan sempatik yönünüde ortaya koyardı. Bir nevi tiyatro ydu bu o nun için. Tıpkı küçükken yaptığımız gibi o ayna nın karşısında kılıktan kılığa girer taklitler yapardı ben de ona iltifatlar yağdırırdım. Bu çok hoşuna giderdi Hülya nın. Şimdi ise arkadaşları ve müşterileri benim yerimi almıştlar. Onunla birlikte çok eğlenirdik ara sıra da olsa. Ama bana, o gün, o hafta sonu söylediklerinden sonra hiç ama hiç umurumda olmadı o nun sempatiklikleri. Bakışlarındaki kini ve kıskançlığı gözümün önünden bir an bile gitmedi. Zaten benim yerime kendisi gibi süse ve dış görünüşe mereklı arkadaşları ona iltifatlar yağdırıyor şimdi. Acaba bu yaptıkları bir oyunmuydu yoksa birden fazla kişiliğimi vardı bir türlü anlayamadım aradan bunca zaman geçmesine rağmen. Kanıtlamak istediği neydi acaba. Oysa yetenekliydi birçok konu da. Yıllarca düşündüm ortak anılarımızı defalarca gözden geçirdim. Annemin mektupları aracılığla aldığım bilgileride gözden geçirdim ama onda ki bu değişken ruh halini bir türlü anlayamadım. Güzelliğe gezmeye tozmaya o kadar meraklı olasına rağmen doğru dürüst bir ilişkisi bile olmadı hiç.

Gazetedeki yazı dizinde ona da yer verme fikri geldi aklıma her şeye rağmen. Fakat bunu ona nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Bekli de en doğrusu hiç söylememekti. Fazla uzun sayılamayacak bir uçak yolculuğundan sonra nihayet doğduğum topraklara geri geldim. Anne min bütün ısrarlarına rağmen eve gitmedim. Küçük şirin bir pansiyonda oda kiraladım çok uygun bir fiyata. Şehrin merkezi yerlerine de çok yakın. Henüz hazır değildim Hülya ile karşılaşmaya. O yüzden bir süre uzaktan gizli gizli izledim onu. İçimde tuhaf bir duygu oluştu tarif edemediğim. Biraz sevgi biraz nefret sürekli yer değiştiriyordu onu pencerenin kenarında genç alımlı bir kızın saçlarını tararken gördüğümde. Tıpkı çocukken oyuncak bebeklerin saçlarını tararken olduğu gibi çok titiz ve işine saygılıydı. Özenle içten çalışıyor diğer yandan da salondaki diğer müşterileriyle konuşup gülüşüyordu. Gülerken insanı kendine hayran bırakan bir yaşam sevinci beliriyordu yüzünde gözlerinde. İnanılmaz derecede enerji doluydu. Bir saat boyunca oturduğum masadan kararsıs bir biçimde izledim onu. Bir an kalkıp yanına gitmeyi düşündüm fakat o hafta sonu gözlerimin içine bakarak hiç dereddüt etmeden söyledikleri tutuyor izin vermiyordu yanına gitmeme.

Daha vakti vardı yüz yüze gelmenin. Karmakarışık duygular sarmalına kapılmıştım. Beynime yüreğime hükmedemiyordum sanki alay ediyorlardı benimle. Bir yüzleşmemi yoksa kavuşmamı olacaktı bilemiyordum. Anlayamıyordum hiç bu beklenmedik durumu. Tanrım nasıl bir his bu diye söylenmekten kendimi alamadım. Gelmeden önce telefonda konuşup sözleştiğim insanlarla da görüşmem gerekiyordu hazırladığım yazı dizisi için. İlk görüşeceğim kişi psikolog bir kadındı işinde çok başarılı olduğunu söylediler defalarca. Bu yüzden çok ilgimi çekti işime çok yarayacağını düşünüyordum. Belki Hülya ile karşılaşmamız da bir fikir bile verebilirdi. İkinci kahve de bitti hesabı ödedikten sonra Hülya yı gözlemlerken aldığım notları çantama koyup dışarı çıktım sonra kenardan kenardan hiç göze batmadan dikkat çekmeden uzaklaştım kafe den. Güzellik salonun olduğu sokakta o kadar çok dükkan ve insan vardıki hiç fark ettirmeden kayboldum oradan. Zaten kimsenin kimseyi umursadığı da yoktu. Belki eski bir tanıdık ile karşılaşırım düşüncesiydi benim bu tedbirli halim. Hülya nın, kendisini uzaktan izleyeceğimi düşünme ihtimali de hiç yoktu zaten. Geldiğimden de habersizdi. Bunları bilmek biraz olsun rahatlatıyordu beni.

Çok garipti, onu özleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Bunu düşünmek bile çok saçmaydı benim için bir zamanlar. Zira tek rakibimdi çocukluk yıllarında. Beni kıskanan aslı astarı olmayan suçlamalar ile bana saldıran küçük düşürmeye çalışan. Zıt kutuplarda iki küçük insandık. Bütün bu olup bitenlere rağmen içimde derinlerde bir yerde biraz sevgi besliyordum ona karşı nedenini bilemediğim. Kimbilir belkide kardeşim olduğu içindir.

Hacer ile ofisinde görüştük akşamüzeri karanlığın yeryüzüne yeni çökmeye başladığı bir saatte. Bütün olup biteni paylaştım onunla en ince detayına varana kadar. Kadınlar hakkında ki bu anlamlı girişimimi desteklediğini tekrar tekrar vurguladı durdu sohbet boyunca. Hülya ile aramızda olup bitenler in ise çözülebilecek bir sorun olduğunu söyledi. Çok sevindim bu sözleri duynca ancak insanüstü bir sabır ve gayret göstenmem gerekiyordu bana anlattıklarına göre. Saatlerce sohbet ettik çok sıcak ve samimiydi söylediklerinde. Konuşurken gözlerinin içi gülüyordu. Alabildiğine alçak gönüllüydü. Çok mütevazı bir ofisi vardı tıpkı kendisi gibi. Onbeş dakikada bir kalkıp mutfaktan kahve bitki çayı ve kurabiye getiriyordu çeşit çeşit. Ara sıra asıl konumuzun dışına çıkıp kendimizden de bahsettik bütün içtenliğimizle. Nasıl yemek yaptığımızdan ilk defa aşık olurken hissetitklerimizden okuduğumuz kitap ve yazar larından, dünya mızın gidişatından konuştuk uzun uzun. Hacer bir ara elinden bağımlısı olduğu siyah kulplu kahve kupasını yavaşça çalışma masasının bir kenarına bıraktı sonra usulca kalktı ve pencerenin sağ kenarında duran krem rengi dolaba doğru yürüdü. Yürürken yüzünde beliren çocuksu gülümseme çok hoşuma gitti. Dolabın önüne ulaştığında en alttaki çekmeceye eğildi dizlerini bükerek. Eski ama renkleri canlılığını hala koruyan kalın kaplı bir foğraf albümü çıkardı. Sonra çevik bir hamle ile doğruldu elindeki albümü bana beni şaşırtmak istercesine göstererek işte benim çocukluğum dedi neşeli neşeli. Yanıma yaklaştı ve bir sandalye çekip sol yanıma oturdu. Fotğraf albümünün kapağını açtı tek tek resimlere baktık çocuklar gibi gülüşerek. Her fotoğrafın ayrı bir hikayesi vardı onun için. Yer ve tarihlerine kadar detaylı bir biçimde anlattı bütün resimlerin öykü sünü. Benim de hikayeleri olan bir fotoğraf albüm üm vardı. Fakat sonu biraz trajikti ama herşeye rağmen saklıyordum onu. Yanımda olmasa da sözlü bir şekilde anlattım bütün hikaye lerini Hacere. O da dikkatle sabırla dinledi hepsini baştan sona kadar. Ara sıra mesleği gereği sözümü kesip araya girerek hayatımdaki etkilerine ve bıraktığı kalıcı izlere bilimsel yorumlar yaptı. Çoğuda inanılmaz derece de doğru ve yerinde tespitlerdi. San ki benim yaşadıklarımın aynısını oda yaşamıştı. Onu dikkatle dinlerken hayrete kapıldım. Ağzım bir karış açık kaldı. Söyledikleri kulaklarıma oradanda beynim e ulaştığın da. Arada bir geçmişime gidip geldim. İşinde çok başarılıydı. Söylediklerinin birçoğu nu aklımın bir köşesine not aldım hayranlıkla. Sonra asıl konumuza geldiğimizde zaman çok geç olmuştu kendini hiç hissettirmeden. Saatlerce süren keyifli sohbetten sonra inanılmaz bir derecede rahatladı içim. Ruhum ve beynim olumsuz bütün duydu ve düşüncelerden arın dı ilk defa. Bütün hücrelerime kadar umut la doldum. Sokaklarda akşamın loş karanlığını yara yara dolaştım bir süre kokusunu içime çektim umudun. Çok özlediğimi fark ettim o an doğup belli bir yaşa kadar kaldığım bu şehri.

Bütün kötü anılarına rağmen içime çektim havasını kokusunu. Yürürken adım adım yollarında geçmişte bir yolculuk yaptım adeta gidip gidip geri döndüm zaman ın için de. Bu yollar şait olmuştu o hafta sonu duyduğum sözler için hüngür hüngür ağlayışıma. Hiç ama hiç unutmadım Hülya nın gözlerimin içine bakarak tereddüt bile etmeden söylediği o sözleri.

Pansiyondaki yatağıma sırt üstü uzandım sonra Hacer le yaptığımız keyifli ve bir o kadarda nitelikli sohbeti düşündüm tavanda zar zor tutunmaya çalışan avizeye gözlerimi dikmiş seyrederek. Belkide çok haklıydı kin ve nefret, insanoğlu nun taşıyabileceği en ağır yüktür derken. Evet, haklılık payı çok yüksek bir sözdü söylediği bir kitap, olabilecek kadar derin ve geniş anlamlar barındırıyor kendi bağrında. Fakat ben o yükü yıllarca taşıdım beynimde kalbimde ve ruhumda. Şimdi hesaplaşma zamanıydı geçmişle. Hacer ne kadar haklı ve iyimser olsa da anlattıklarında. O hafta sonu duduklarımı hiç unutmadım hayatım boyunca.

EVE DÖNÜŞ

Çok yalnız ve kararsızdım hayatımın hiçbir döneminde olmadığım kadar. Annem e sığınmaktan başka bir çıkar yol bulamadım günlerce ardı arkası gelmeyen meditasyon terapilerinden sonra. Zaten geldiğim günden beri ısrar edip duruyordu gel benim yanımda kal diye. Ne yapacaksan kendi evinde yap diyordu her telefon görüşmesinde ve yazdığı mektuplarda. Kafam kaldıramayacağım kadar çok karışıktı bu kaos halini belki bu şekilde atlatabilirim diye düşündüm. O gün ilk defa çocukluğumun geçtiği eve gittim. İçimde geçmişi tekrar yaşama korkusu iliklerime kadar işleyip sarıp sarmaladı bütün vücudumu. Beni alıp zamanın içinde bir geri bir ileri götürüp getirdi. Daha kapıdan içeri adımımı atar atmaz sesler sözler yankılandı durdu kulaklarımda. Sağır olacağımı düşündüm bir an sonra bir girdabın içinde buldum kendimi tarifi imkansıza yakın. Annemi gördüm sonra yine her zamanki gibi çok şık ve güzeldi. Kadim zamanlarda resmedilmiş bir tablo gibiydi odanın ortasında iki elini de havaya açıp bana doğru bakarken. Kulaklarımı sağır etmek isteyen seslerin yankıları yavaş yavaş azalarak terk etti odayı. Tıpkı zaman gibi akıp geçti acık pencerelerden. Anlamını yitirmiş kimi sözlerde sindiği duvarlarda ki yerlerine tekrar geri yerleşti ler ürkerek. Annemle tek vücut olmuştuk sarılınca sıkı sıkıya. Kokusunu içime çekince derin derin ciğerlerimin en ücra köşelerine kadar zamanın dışına çıktım sandım. Zaman neden kendi sonsuzluğunda neden böyle oyunlar oynuyordu insanoğluna anlayamıyor dum bir türlü. Bir zamanlar biraz öfke birazda nefretle karışık duygularla çıktığım bu evin içinde tam ortasında durduğum bu oda da özlem ve kavuşma duygusuyla mutlu olmuştum. Hayat ın bir çeşit oyunumuydu bu. Yoksa biz insanoğlunun değişkenliği zayıflığımıydı bilemiyordum. Bildiğim ve ömrüm boyunca inandığım tek ve yegane gerçek güçlü olmak boyun eğmemekti. Bu felsefe benim gerçeğimdi. İçinde olduğum duruma ve mesleki başarıma böyle ulaşmıştım. Annemin kokusuna bir nebze de olsa doyduktan sonra burnumu yemek masasasından gelen kokular esir aldı bu seferde. Benim hiç büyümediğime inandığın dan olacak çocukken sevdiğim ne kadar kurabiye pasta ve yemek çeşidi varsa hepsinden özene bezene yapmıştı annem. Yemek masa sına bakarken uzun uzun çocukluğumu görüyordum adeta. Çok mutlu olduğumuz bayram sabahlarına uyanmış gibi hissediyordum kendimi. Bu ne kadar güzel bir sofra derken annemin gözlerinin içi parlıyordu yıldız yıldız. Masa ya her zanamki gibi pencereye bakan tarafa oturdum. Yemek yerken gökyüzünün mavisini ve dışarıdan gelip geçenleri izlemek çok hoşuma gidiyordu. Annemde kendi yerine oturdu sandalyeyi yavaşça çekerek. Sonra tadını çıkarta çıkarta yiyip durduk tabaklarda özenle duran türlü türlü yemekleri. Hülya nın sandalyesi ise boştu gözüm bir an o boş sandalye ye takıldı. Annem bu durumu fark edince gözlerindeki mutluluk ifadesi yerini bıkkınlıkla karışık meraklı bakışlarla bırakarak yer değiştirdi.

Nedir bu kardeşinle alıp veremediğiniz derken sessiz kalmayı tercih ettim başımı öne eğerek. İçimden bir ses bana daha sırası değil vakti var diyordu. O sesi dinledim ve hiç ses çıkarmadan gülümsedim annemin yüzüne bakarak. Sonra ayağa kalktım naif bir hamle ile. Odanın içinde dolaşmaya başladım. Çocukluğumu eski dostlarımı doğup sokaklarında oyunlar oynadığım koşuşturduğum bu kent bu sokaklar benden çok şey almış bunu fark ettim duvarlardaki eski resimlere bakarken. Bir masalmıydı çocukluk yoksa kontrol edemediğimiz afacan hırçın bir dönemimiydi yaşamımızın bir fikrim yoktu açıkçası. Kendi kendime bu soruları sorarken annemin meraklı bakışlarını hissettim ensemde. Sonra dönüp yanına yaklaştım. İki kolumuda dünya yı kuçaklayacak kadar genişçe açtım ve boynuna sarıldım bütün sıcaklığımla. O da aynı sıcaklıkla karşılık verdi bana. Elleri kolları bütün ömrümü sarıp sarmaladı unutturdu, zaman ı ve bütün yaşanmışlıkları bir anlığına. Sonra ahşaptan yapılmış sağa ve sola açılan kanatlı pencereye doğru yürüdüm dışarıda olanları merak ederek. Pencereden bakardım kimse varmı yokmu diye ona göre kendimi atardım dışarı eskiden. Pencereye ulaştım iki elimle pencereyi açtım. Serin bir rüzgar yüzümü gözümü okşayarak içeri doldu. Dışarıya baktığımda gördüklerim beni hayal kırıklığına uğrattı. Çocuklar sokakta oynamıyor benim arkadaşlarımla oyunlar oynadığım boş arsalara yeni ve hiçte estetik olmayan binalar yapılmıştı. Eski renkleri kokusu terk edip gitmişti mahallemizi. Birçok arkadaşımda kendilerine yeni hayatlar kurmuştur benim gibi diye düşünüp söylenirken annemin yanımda olduğunu fark ettim birden. Nereye bakıyorsun kimi arıyorsun diye sordu gözlerimin içine bakıp gülümseyerek.

Çocukluğumu. İlk gençlik yıllarımı arıyorum diyerek cevap verdim ona. Oda sessiz kalmayı tercih etti tıpkı az önce benim yaptığım gibi. Bir yabancı gibi hissediyordum kendimi her şey her kes alıp başını göç etmişti uzak diyarlara kalanlar ise değişmişti. Yabancıydı artık geride kalanlar da. Bunu bir türlü anlatamıyordum kimseye. Annem beni kendine doğru çevirdi gözlerini gözlerime bikti ve bakışlarını en derinime kadar ulaştırdı. Sonra bütün samimiyetiyle artık zamanı gelmedimi anlatmanın dedi. Biraz düşündüm kimbilir belki de vakti gelmişti ama içim karma karışıktı. Hiçbir şey söyleyemedim cesaret edemedim. Akşam olmuş Hülya nın eve dönme vakti yaklaşmıştı annemin bütün ısrarlarına rağmen karşılaşmak istemiyordum onunla en azından bu gün. Daha vakti vardı. Hazır değildim bunun için, anneme sıkı sıkı sarılıp veda ettim. Sonra derin bir iç çekerek çıktım evden.

BAŞKA HAYATLAR

Saatler sonra nihayet gün bitti. Akşam karanlığı yeryüzünü tamamen kapladı ağır ağır. Pansiyondaki odamda beyaz kumaş ile örtülmüş masa nın başında oturmuş bir yandan siyah renkli kahve kupasından sütlü kahvemi içiyor diğer yandan ise o gün görüştüğüm tanıştığım kadınlar ile ilgili gözlemlerimi küçük siyah renkli bilgisayarıma aktarıyorum yazıların bir köşesinede çektiğim fotoğraflarını ekliyordum. Kahvenin kokusu içtikce etkisini arttırıyordu hiç durmadan. Kaçıncı kupa olduğunu unutmuştum. Uykum iyiden iyi ye kaçmış beni öfkelendiren türlü türlü yaşam öykülerine daha iyi konsantıre olmamı sağlamıştı kahve nin dayanılmaz kokusu. Tanrım ne korkunç bir dünya da yaşıyoruz demekten kendimi alamadım parmaklarım klavyenin üzerinde titreyerek dolaşırken. Sırf kendisine yeni bi kıyafet aldığı için eşinden bir gün evet tam koca bir gün boyunca şiddet gören bir kadınla tanıştım bu gün. Senelerdir aynı çatı altında ortak bir ömür sürmüşler fakat evdeki iktidarın sarsılacağını düşünen sözüm ona bir eş tarafından akıl almaz işkencelere dayaklara maruz kalan bir kadının hayatından bir kesit yazıyordum gecenin ilerleyen saatlerinde. Bir insan başka bir insana karşı nasıl böylesi acımasız olabiliyordu anlayamıyordum işin doğrusu. Belkide hiç kaba kuvvete maruz kalmadığım içindinir kendimi onların yerine koyamamamın sebebi bilemiyorum. Hele içlerin de bir tanesi vardı ki dünya yıkılsa bile umurunda değildi. Defalarca evlenip ayrılmış ve bunu bir marifetmiş gibi anlatıyordu. İlk eşini ona biraz sesini yükselttiği için bir gece yarısı hiç arkasına dahi bakmadan terk etmiş. Hayatı hiç kimsenin tesiri altında kalmadan içinden geldiği gibi gönlünce yaşamış bu güne kadar. Ona göre şiddettin tanımı bir erkeğin onu terk etmesi ya da red etmesiymiş. Canı istediğinde de o terk eder arkasına bile bakmazmış. Kafasına hiçbirşey takmaz zerre kadar umursamazmış olup bitenleri. Fakat kendisi aynı durumla karşı karşıya kalsa bunu şiddet ve hakaret gerekçesi sayarmış kendine. Çok ilginç bir algı biçimiydi doğrusu. Belki yazı dizisinde ona da yer veririm diye düşündüm. Ancak şu an önceliğim diğer hikayeler. Durmadan yazıyorum yazdıkca öfkeleniyordum. Zaman hızla akıp geçti sabahın ilk ışıkları gecenin zifhiri karanlığından nöbeti devr almak için gökyüzünde belirmeye başladı çılız ve sadece insan ın derisini okşayabilen sıcaklıklığıyla birlikte. Bu gece de bitti nihayet aklımı karmakarışık eden kadın öykü lerini belgeleyebildim sonunda. Gece ile gündüz ün tam ortasında güne daha dinç başlayabilmek ve bir süre uyuyabilmek ümidiyle dünya ya gözlerimi yumdum. Bu kısacık zaman dilimin de rüyamda Hülya yı gördüm çok şaşkındım. Ona nasıl yaklaşacaktım hesap sorabilecekmiydim. Acaba mesafelimi olurdum yoksa koşup boynuna mı sarılırdım bilemiyordum çok kararsızıdım.

Belki de en doğrusu Hacer e danışmaktı. Evet, evet en doğrusu buydu. Öğleye doğru Hülya nın güzellik salonu nun tam karşısındaki kafede buluştuk Hacer ile. Kahvelerimizi içerken ona Hülya yı gösterdim pencerenin kenarında çalışır vaziyetteyken. Bir gece önce kendi içmde yaptığım muhasebeyi gördüğüm rüya yı ve tanıştığım kadınlar üzerindeki gözlemlerimden bahsettim ona. Oda sabır ve ilgiyle dinledi anlattıklarımı. İki saate kadar konuştuk karşılıklı. Arada bir ortak sorunlar hakkında çözümler ürettik ara sırada güldük kendi halimize. Hacer bir ara kalkıp lavaboya gitti. O sıra da benim gözüm de cam kenarındaki yerinde özenle gülümseyerek çalışan Hülya ya takıldı. Gülerken yüz hatları çok belirginleşiyordu tıpkı çocukken olduğu gibi. Kendinden geçiyordu çalışırken. Doğrumuydu acaba onunla yüz yüze gelme fikrim. Bana o haftasonu söyledikleri hiç aklımdan çıkmıyordu. Fakat yinede konuşmak göz göze gelmek istiyordum onunla. Peki ya bu söylediklerimi gerçekleştirirsem beni nasıl karşılayacaktı bilemiyordum. Hacer lavabodan gelince bütün bu düşünceleri bir kenara bıraktım bir süreliğine. Dışarı çıktık yiyip içtiklerimizin hesabını ödedikten sonra.

Dışrı çıktıktan sonra Hacer kardeşinle tanışmak onu tanımak istiyorum dedi. Ne söyleyeceğimi onu bu fikrinden nasıl caydıracağımı bilemedim öylece baka kaldım yüzüne. Hacer güzellik salonuna doğru giderken meraklı ve kararlı adımlar ile, ben de kaygılı bir biçimde yoluma devam ettim. Sonunda karar verdim sancılı gerekli gereksiz duygu ve düşüncelerle geçmek bilmeyen gecelere bir son vermeye karar verdim bedelini göze alarak. Bütün bu olup bitenleri geçmişimi beni acıtan yavaş yavaş işkence ede ede kanatan sözlerle ve o sözleri tokat gibi suratıma çarpanla yüz yüze gelmeye karşısına dikilmeye hazırdım. Zaten geri gelişimin nedenlerinden bir tanesi de bu değilmiydi içinde olduğum karanlığı yırtmak azad etmek kendimi. Zorlu bir iç muhasebeden sonra o gün yapacağım bütün işleri bir başka güne erteledim. O gün yorucu bir geceden sonra sabah güneş inin henüz varlığını koruduğu bir vakitte annemin ziyaretine gittim eski evimize. Çok şaşırdı birden bire kapıda görünce beni. Çok mutlu etti bu habersiz gidişim onu. Zaten oldum olası sevinmiştir böylesi sürpriz ziyaretlere. Giderken elim boş gitmedim tabi. Annemin en çok sevdiği çocukken bize de sık sık yaptığı tadına doyamadığımız çökelekli küçük poğaçalardan aldım bir kutu. Yaklaşık iki kilo kadar çok memnun oldu, bu küçük hediye yi görünce. Bir iç çekti ve gülümseyerek gözlerimin içine baktı kısa bir süre

Demek unutmadın
Nasıl unuturum senin yaptıklarının yerini tutmaz ama yeriz diye düşündüm
Tabi kızım neden olmasın

Kahvaltı masasında çay ve kahve eşliğinde neredeyse yarısını yedik. Kalanlardan bir kısmı da Hülya ya ayıralım o da çok sever çökelkli poğaçaları bu sözlerimden sonra annemin gözlerindeki ışıltı sabah güneşiyle yer değiştidi birden. Heyecanla masadan kalktı ve yanıma geldi sonra bütün şıcaklığıyla boynuma sarıldı tarifsiz bir sevinçle. Annem bana cesaret vermişti bu hareketiyle farkında olmadan. İçimi kemiren bir yanımı hep sakat ve işlevsiz bırakan bu yükten kurtulabilmem için annemin yardımına ihtiyacım vardı doğrusu. Zira yıllarca Hülya ile birlikte aynı evde yaşayan onu karnın da taşıp can verende annemdi. Hülya nın güzelleşip benzemeye çalıştığı kişi de ve bunun farkında olmayan da annemdi. Belki o hafta sonu duyduklarımın sebebini tam olarak anlatamazdım ona ama yinede Hülya ile bir araya gelebilmem için bana yardımcı olabilrdi annem. Hülya ile barışmak istediğimi söyledim annem e. Birden bire karşısına çıktığım da nasıl karşılayacağını ne söyleyeceğini tam olarak tahmin edemiyordum. Bunca zaman geçmişti aradan en önemliside ben ne söyleyecektim. Görür görmez hesapmı soracaktım yoksa boynunamı sarılacaktım hiçbir fikrim yoktu doğrusu. Bir bilinmezliğin içindeydim. Bunun için yardımına ihtiyacım var dedim anneme. Yüzüme bakyı uzun uzun az önceki ışıltılı bakışların yerini merhametle karışık kuşkulu bakışlar aldı.

Hülya dı değilmi evden ayrılıp teyzenin yanına yerleşmenin sebebi
Hayır kendim istedim gitmeyi
Aranız da ne geçti
Hiçbir şey geçmedi tamamen benim tercihim di gitmek biliyorsun gazetecilik okumaktı tek hayalim gazateci olmak istiyordum bak oldu da
Biliyorum biliyorum da sanki başka bir sebebi daha var dı gitmenin
Tek sebep okumaktı başka ne olabilirki

Annemin kuşkulu bakışları üzerime üzerime geldi durdu söyleyecek söz bulamadım. Sustum sadece sustum. Annem bana yaklaştı ve tıpkı çocukluğumda olduğu gibi ellerini saçlarımın arasında bir süre gezdirdikten sonra sol elini çenemin altına koyarak başımı yukarı kaldırdı. Sonra gözlerini gözlerime dikti usulca.

Sustu ablan da tıpkı senin gibi sustu gittiğin o gün

Anlayamadım anlayamıyordum kafam ın içi adamakıllı karıştı. Hiçbir tepki veremedim bu sözleri duyunca. Konuşmayı unuttum bir an annem de sustu benim tepkisizliğim karşısında. Kafamın içinde dolaşanları tahmin etmeye çalışıyordu. Bunu gözlerinden rahatlıkla anlayabiliyordum. Aklından neler geçiriyordu kimbilir. Bunca zaman sonra gelip karışık bir bilmecenin içine sürüklemiştim onu da. Oysa annem bunu hiç hak etmiyordu. Kısa bir süre önce evin, baş köşesine gelip oturan sessizlik annemin kendini toparlayıp küçük bir kahkaha atmasıyla ortadan kayboldu. Gözlerimizde anlamlı bir zafer sevinciyle ane kız meşk imize kaldığımız yerden devam ettik.

Yine akşam oldu yorucu ve yoğun bir günün bitiminden sonra. Pansiyondaki odamdayım, bilgisayarın üzerinde hızla dolaşan parmaklarım kendi içimden geçirdiğim uzun ve derin monolokları bir bir tuşların üzerine basa basa kaydediyordu bilgisayardaki dosya ya. Bu gün yaşadılkarım annemle geçirdiğim saatler hayatımdaki boşluğu biraz olsun doldur du sanki. Hayatımda ki eksik parçaları belgeliyorum şimdi akşam ın bu alaca karanlığında. Pansiyondaki bu küçük şirin odaya yerleştiğimden beri yaptığım gözlemler ve annemden duyduklarım kafamda beni rahatsız eden bazı düşüncelerin yumuşamasına ve erimesine vesile oldu. Bunu hissedebiliyordum. Geçmişte yaşadığım duygusal parçalanma ve alt üst oluşlar eskisi gibi incitemiyordu artık beni. Geçmiş yıllarda olduğu kadar güçlüydüm ama eskisi kadar kırılgan değildim şimdi. Annemin mektupların da anlatamadıklarını duydum bu gün. Duymak istediğim ne kadar güzel söz varsa işittim. Fakat yinede söyleyemedim o hafta sonu Hülya nın kulaklarımı sağır etmeye çalışan sözlerini anneme, bütün ısrarlarına yalvarmalarına rağmen. Yazıyorum tıpkı yıllardır yaptığım gibi. Tek başıma kaldım yalnız bıraktı beni iki kelime. Peki ya hesabını sorabilecekmiyim zihnim de ve duygu dünyamda depremlere sebep olandan bunun hesabını bilemiyorum.

Şimdi bildiğim her ne varsa yazıyorum durmadan. Kahve fincanları durmadan birikiti masanın bir kenarında. Sonra bir koku odanın içini esir aldı kahvenin dayanılmaz çekici kokusu. Yazmaya bir süreliğine ara verdim sandalyeyi yavaşça altımdan çektim ve pencereye yaklaştım. Paslanmış menteşelerin gıcırtıları eşliğine açtım pencereyi oda nın içi kapak ları henüz açılmış bir barajdan boşalan çoşkun bir nehir gibi oksijenle doldu taştı birdenbire. Fincanları ikişer ikişer masadan kaldırdım sonra temiz havayı çiğerlerime soluya soluya mutfağa götürdüm. Mutfağın hali benim kafamdan daha karışıktı. Beş on dakikalık bir hamaratlıktan sonra tertemiz oldu mutfak. Odaya geri döndüğümde kahve kokusu içeriyi çoktan terk edip gitmişti. Yazı yazma fikrinden biraz uzaklaştığımı hissettim. Aslında alkollü bir içecek hiçte fena olmazdı ama saat epeyce geç oldu. Annem den ayrıldıktan sonra gazete baiyinden aldığım dergiyi çıkarttım çantamdan merakla yatağın bir kenarına oturdum ve sayfalarını çevirdim tek tek. Uzun uzun baktım resimlere ve en son kelimesine kadar okudum yazıları. Diğer yandan da Hülya ile karşılaşınca ona ne söyleyeceğimi düşünüyordum aklımın henüz kontrol edemediğim bir köşesinde. Düşündükçe kalp atışlarım hızlanıyordu. Çok yoğun bir gün geçirdim oldukça da yoruldum. Kalbim de yoruldu diye düşündüm. Karmakkarışık fikirlerle olduğum yerde uyuya kalmıştım. Bunu ertesi sabah yorgun argın baş ağrısıyla uyandığım da anladım.

Hacer in kendinden emin tarzıyla Hülya ile ilgili gözlemlerini heyecanla dinliyordum ofisinde. Anlattıklarını anlamakta çok güçlük çekiyordum doğrusu. Sanki bahsi geçen insan kardeşim değil de bir başkasıydı. Çok şaşkındım Hacer in anlattıkları karşısın da. Yoksa en başından beri yanlışmı anlamıştım kardeşimi diye içimden geçirdim durdum. Aradan birçok şeyi unutacak ve unutturacak kadar çok zaman geçmişti. Acaba Hülya da bu süre içinde değiştimi. Yoksa onun hiç bilmediğim bir başka yüzü dahamı vardı. Sorular soruyorum kendi kendime peşi sıra. Akıl karıştıran sorular. Cevaplar cevapları bulamıyorum bir türlü. Hacer i dinledim uzun uzun dikkatle. Söylediğine göre yaşları birbirine yakın olan kardeşlerde çok sık karşılaşılan bir durumdu bu. Hiç ama hiç anlayamıyordum bu kıskançlık halini ben hiç kıskanmadım Hülya yı. Aksine destek olmaya sorunlarını çözmeye çalıştım onun. Bir nevi kıskançlık, ya da kompleksmiş bu durum. Hülya nın güzellik takıntısını da işin içine kattığımızda çok doğru ve yerinde bir tespitti Hacer in yaptığı. Fakat benim neyimi kıskanmıştı bunu bir türlü anlayamıyordum. Bu sorunun cevabını aradım durdum bunca zaman anneme her sorduğumda geçiştiriyordu. Ben de herhangi bir yanıt bulamıyordum. Oysa beni koruyup kollardı çocukken okulda. Sokakta oynarken eve dönüş yolunda kendince öğütler bile verirdi bu hali çok hoşuma giderdi Hülya nın. İçimi ısıtırdı onun sözleri ağzından çıkıp kulaklarıma ulaştığı zaman. Kendimi güvende hisseder cesurca korkmadan bakardım hayata. Sonra Hacer bir ara kalktı ve mutfaktan elinde iki fincan kahve ile geri döndü. O sırada o malum hafta sonunda Hülya nın bana alaylcı bir üslupla söyledikleri çınladı kulaklarıma. Kafam karmakarışık oldu birden. Hacer in söylediklerini düşündüm. O günü anımsadım ne yapacağımı ne söyleyeceğimi şaşırdım. Gözlerimdeki şaşkınlığı bir bakışta anlayan Hacer gülümseyerek fincanından küçük bir yudum kahfe aldıktan sonra

Korkma yüzleş geçmişle
Nasıl
Unut bütün olup biteni bak taşıyacak gücün de kalmamış yüzleş sadece yüzleş

Sanki içimi okuyordu. Tamda ihtiyacım olan eylemdi bu. Fakakat bilmediğim tarif edemediğim bir korku vardı içimde beni engelleyen. Tarif edemediğim kaygılar vardı dörtbir yanımda beni sarıp sarmalayan.

Derin bir nefes aldım çiğerlerimin en ucra löşelerine kadar sonra soğumaya yüz tutmuş kahvemi içtim bir yudumda. Bir an duraklayıp düşündüm sonra. Hacer çok haklıydı. Ya geçmişin esiri olup bu ağır yükle yaşayacaktım ömür boyu. Ya da cesurca yüzleşip kurtulacak umutla bakacaktım geleceğe. Zaten vaktimde azalıyordu. Yazı dizisinide bir an önce bitirmem gerekiyordu. Geçen gün tanıştığım bir kadın ın evine yaptığım ziyareti ve çıkardığım sonuçları da sohbetin arasın a sıkıştır dım. Kadın ın yaşadığı saçma sapan hayat kafamı çok kurcalamıştı fakat Hacer o kadın ın sorununu da peş peşe yaptığı tespitlerle çozüyordu kadınla hiç karşılaşmadan. Doğrusu ağzım açık kaldı dinlerken yazdıklarımla Hacer in söyledikleri neredeyse aynıydı. Meğerse psikoloji bilimin de her bir sorun un hazır bir cevabı varmış bunu da öğrenmiş oldum. Laf lafı açtı sohbette uzadıkca uzadı. Hülya ile çocukluğumuzda oynadığımız oyunları onun annemin makyaj masasının karşısında geçirdiği saatlerden benim ilgimi çeken ve her kelimesini okuduğum kitaplardan evimizden hiç eksik olmayan misafir kadınlardan konuştuk durduk saatlerce. Hacer de bütün içtenliğiyle kendinden bahsetti durdu. Bir tek o hafta sonu duyduklarımı söylemedim. Hiç söz açmadım büyük bir boşluk gibi kaldı durdu bütün hayatım boyunca olduğu gibi. Ne zaman Hülya ile aramızın neden açıldığı sorusuna yaklaşsak lafı döndürüp dolaştırarak geçiştirdim her zamanki gibi.

KARAR ALMA

Bulutların karanlık gökyüzünde durmadan ağır ağır yer değiştirdiği bitmek bilmeyen uzun bir gece boyunca düşündüm durdum derin derin pansiyonda kiodamın küçük balkonunda. Belkide hayatımın en önemli kararlarından birini aldığımın bilincindeydim. Bütün bir dünya ile uğraşmak insanların sorunlarıyla ilgilenmek ve çözümler aramak çok güzel ve alabildiğine insani nitelikte bir çabaydı bunu kabul ediyorum. Ancak birazda kendimle ilgilenmek sorunlarımdan arınmak zorunda olduğumuda biliyordum. Hacer de bunu bana defalarca hatırlatıyordu her fırsatta zaten. Bütün gece karanlığın altında düşündüm durdum. Artık kendim için yeni bir yaşamın temellerini atmam gerekiyordu. Cesur olmam gerekiyordu kısacası. Her zamankinden daha cesur ve akıllı olmalıydım. Geçmişimle karşı karşıya gelmenin vakti gelmişti artık. Bunu iliklerime kadar hissedebiliyordum. Başka bir çareside yoktu zaten. Ne söylerim ne yaparım bilemiyorum ama geçmişin ve iki çirt lafın esaretinden kurtulmalıydım. Zira zamanıda gelmişti artık. Kendimle yaptığım iç monologlar kurduğum uzun tiratlar bir işe yaramalıydı. Yoksa, hiç bir anlam ı kalmazdı geri dönüşüm ün. Gece boyunca dört bir yanımı sarıp sarmalayan soğuk havanın tam ortasında üşümekten bitkin düşen bedenime ve beynime eziyet ede ede karar aldım yüzleşecektim Hülya ile.

Uzun ve soğuk bir gecenin ardından sabah oldu. Pansiyonun küçük balkonunda radikal bir karar almanın içimde yarattığı rahatlama hissiyle bir fincan sıcak sütlü kahve içerek üşüyen bedenimi ısttım.

Sabahın ilk saatlerinde şehir yeni yeni canlanıyordu. Dükkan ların kepenkleri henüz açılıyor çalışanlar işçiler memurlar iş yerlerine yetişmeye çalışıyordu. Küçük öğrenci çocuklar da bir birleriyle şakalaşa şakalaşa tatlı bir telaş içinde okullarına gidiyordu. Ben de en güzel kıyafetlerimi giyindim ve güzellik salonunun olduğu sokağın başına kadar yeni günün canlanışına şaitlik ederek yürüdüm. Heyecan korku endişe ve biraz da sevinç içim de karmakarışık bir armoni oluşturdu. Derin derin nefes alıp verdim üst üste birkaç defa. Heyecanımı biraz olsun yenmiştim kendimi kontrol etmek için yaptığım bu egzersizlerden sonra güzellik salonunun karşısındaki küçük kafeye gittim ve her zaman oturduğum yere pencerenin kenarına geçip oturdum. İçim kıpır kıpır duygularım karmakarışıktı içimde. Bir bardak sıcak çay eşliğinde bir iki dilim börek yiyerek heyecanımı ve açlığımı bastırmaya çalıştım. Çokta iyi geldi doğrusu. Acaba ilk karşılaşmamızda hesap sorabilecekmiydim. Yoksa koşup boynunamı sarılacaktım hiçbir şey olmamış gibi bilemiyordum. Pencere kenarında oturup dükkanı gözetlerken orta yaşlı güzel bir kadın girdi içeri. Hülya oturduğu yerden kalktı ve kadınla ilgilenmeye başladı. Önce saçlarını yumuşak hareketlerle taradı daha sonra eğilerek kadının kulağına gülümseyerek birşeyler fısıldadı. Çok hoşuna gittiğinden olacak gülümeye başladı kesik kesik. Onlar da cam kenarında oldukları için çok net görebiliyordum olup biteni. Biraz sonra Hülya kadının yüzüne maske uyguladı. Sonra içeri gidip iki fincan içecekle geri döndü. Döndüğünde ikiside hala gülüşüyorlardı. Onları izlerken birden çocukken annemin saçlarını taradığı ve benim için için güldüğüm o günler aklıma geldi. Anımsadıkça o yılları zamanın ne kadar çok hızlı akıp geçtiğini tekrar fark ettim. Kahvaltım bitmek üzereydi dün gece soğuk havada içimde biriktirdiğim cesaret henüz sıcaklığını koruyordu. Bütün özgüvenimle oturduğum yerden kalktım ve dışarı çıktım. Az sonra herşey geçmişte kalacaktı.

KARŞILAŞMA

İçim de anlayamadığım anlatamadığım bir kaos hali ile Hülya nın dükkanından içeri girdim ansızın kapıyı çalmadan. Elimde daha önceden aldığım renkli bir hediye çantası vardı. Beni ilk gördüğünde çok şaşırdı elindeki tarak birden kayıp yere düştü. Elleri titredi kısa bir süre. Sonra bakışları bakışlarıma kiltlendi. Olduğu yer de mitolojik tanrıça heykelleri gibi donup kaldı. Benim de ondan pek bir farkım yoktu ben de öylece durup ona baktım müşteri kadının şaşkın bakışları altında. Çok tuhaf bir duygu sarıp sarmaladı bütün benliğimi. Sanki yıllardır hesap sormak istediğim kişi o değildi. Beş dakikaya yakın karşılıklı olarak çözemediğim sihirli bir şaşkınlığın esiri olduk ikimiz de. Sonra Hülya nın o hafta sonu bana söyledikleri çınladı kulaklarımda. Beni sağır eden sözlerin sahibi canlı canlı karşımdaydı. Fakat eski tesirini yitirmişti artık o iki kelime. Anlayamıyordum neden ini.

Yıllardır içimde pesleyip büyüttüğüm intikam duygusu kaybolup gitti sanki. Bir girdabın içinde buldum kendimi birden. İyi kötü beraber, geçirdiğimiz anılar gelip geçti önümden arkamdan sağımdan solumdan. Her gece bir ritüel gibi günlüğüme yazdığım sonra tekrar tekrar okuduğum bütün kötü sözler anılar yavaş yavaş silikleşti hafızamda. Az önceki girdap dönmekten yorgun düştü ve sakin dingin bir hal aldı. Ciğerlerimi derin bir nefesle doldurduktan sonra elimdeki hediye çantasını ona uzattım.

Bu senin için
Çok teşekkür ederim ne zahmet ettin
Ne zahmeti küçük bir hediye sadece umarım beğenirsin

Hülya nın gözlerindeki şalkınlık ifadesi yerini sevinç dolu bakışlara bıraktı. Göz bebekleri büyüdükce büyüdü. Biraz ağlamaklı ve gülen gözlerle kollarını sonsuzluğa açarak gel buraya küçük kız dedi sonra buynuma sarıldı. Çocukken de bana hep küçük kız diye hitap ederdi bu söz hala çok hoşuma gidiyordu. Yılların kırgınlığı ve öfkesi beni terk edip gitti birden bire. Ama diğer yandanda o sözler kulaklarımda çınlıyordu hiç durmadan. Birkaç dakika sonra Hülya şen şakrak haliyle beni siyah deri kaplı koltuğa oturttu ve arkadaşı olan müşterisiyle tanıştırdı. Heyecandan eli ayağı birbirine dolaşıyordu. Mutfağa giderken her adım başı gülümseyerek dönüp dönüp bana bakıyordu. Sanki kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Onun bu hali benide mutlu ediyordu. Hülya yı daha önce hiç böyle görmemiştim. Yanımda oturan arkadaşı da buna ne oldu böyle demekten kendini alamadı. Annem in mektuplarında anlatığı Hülya, çocukluğumuzdaki kendini beğenmiş büyüyüpte küçülmüş hali ve şimdi karşımda canlı canlı gördüğüm hali çok düşündürücüydü doğrusu. Ama olsun yinede çok sempatik ve çok eğlenceli dedim kendi içimden hafifçe gülümseyerek. İnsanlar hayatları boyunca hiç değişmez sanıyordum ama bu gördüklerimden sonra bu düşüncemi tekrar gözden geçirmem gerektiğine karar verdim. Çok şaşkındım doğrusu gördüklerim karşısında. Aynı zaman da çok mutlu ve neşeliydim. Hülya biraz sonra için de kahveler in, bir kek tabağının olduğu küçük beyez bir tepsiyle çıkıp geldi mutfaktan. İçi içine sığmadığı her halinden belliydi. Tıpkı çocukken evimize gelen misafir kadınların karşısına çıktığı gibi heyecanlıydı. Kahve ler içildi sohbetler edildi. Bize fal bile baktı. Hep olumlu hep tutarlı konuşuyordu Hülya. Doğrusu bu şekilde karşılanacağımı ve onu bu halde bulabileceğimi hiç ama hiç hesaba katmamıştım. Evden ilk ayrılıp teyzemin yanına yerleştiğim günün gecesinde başımı iki elimin arasına alıp düşünmüştüm bir daha karşılaltığımızda neler yapabileceğimi. Ne söyleyeceğimi hepsini planlamıştım. Şimdi ise karma karışık duygu ve düşüncelerin içindeydim. Başarılar yaşamış hedeflerime ulaşmıştım bunca zaman için de her şey planladığım gibi, gelişmiş ti. Hesaba katmadığım yanıldığım bir detay vardı sanki. Bilemiyorum şimdi ama zamanla açığa çıkaçaktır. Bunu tahmin edebiliyordum. Hülya da çok başarılı bir güzellik uzmanı olmuştu tıpkı hayallerindeki gibi. İkimiz de amacımıza ulaşmıştık. Belkide o hafta sonu sarf edilen sözler sayesinde oldu bütün bunlar. Acaba bir amaca ulaşma nın bedelimiydi bilemiyorum fakat bu günlerimize vesile olduğu su götürmez bir gerçekti. Hülya önce derinden bir kahahkaha attı birkaç dakika süren. Sonra yanımda oturan arkadaşına dönüp bu benim küçük kardeşim diye söze girdi ve benim çocukken okuldaki başarılarımdan ve diğer bütün ortak anılarımızdan bahsetmeye başladı. Peş peşe neredeyse benimle birlikte yaşadığı bütün anılarımızı anlattı durdu bir saat boyunca. Arkadaşıda bende sabır ve heyecanla dinledik Hülya yı ağzımız açık neşeyle. Ara ara müdahale edip sohbete girerek yok o gün öyle olmamıştı demek istedim ama yapamadım. Giremedim araya öyle güzel öyle içten anlatıyorduki hayran hayran gülerek dinledim sadece.

Gülüşme sesleri Hülya nın arkadaşının bana müsaade demesiyle durdu. Kadın Hülya ve bana sami mi ve sıcak bir şekilde sarılıp vedalaştıktan sonra dükkan dan çıktı yavaş yavaş gitti. Hülya arkadaşının ardından uzun uzun baktı bir süre düşünceli durgundu. Anlatacak daha çok anısı söyleyecek sözü vardı besbelli. Hevesi yarım kalmıştı sanki. Hülya içeri doğru döndü ve msanın üzerinde ona aldığım hediye çantasına yöneldi. Çocuk gibi neşeliydi hediyesini açarken. Ayrı geçen onca zaman sonra küçük bir armağan onu mutlu etmeye yetmiş gibi görünüyordu. Bu beklenmedik gelişme karşısın da çok şaşkındım doğrusu yıllar sonra buraya bir iş için geri geldiğimi ona nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Bir yandan hesap sorma arzusu diğer taraftan kardeş sevgisi bir ikilemin içine düşmüştüm hiç hesapta yokken. İçimde ona karşı beslediğim iyi kötütü ne kadar duygu varsa zirve noktaya ulaştı onu seyrederken düşünceli düşünceli. Bir süre durup baktım öylece. Bu hissettiklerim neydi diye içimden geçirdim. Kardeş sevgisi intikam alma arzusu, yoksa çocukken yaşamak isteyipte tadamadığım duyguları yeniden yaşama isteğimiydi bilemiyordum. Anlayamıyorum. Teyzem in evin de tek başıma, yalnız bir çocukluk geçirmiştim. Başar ılı ama yalnız. Hiç arkadaşım yoktu. Teyzem ne kadar mükemmel bir insan olsa da hep özlemini duyduğum bir duygu vardı içimde. Adı kardeş sevgisiydi. Evet, şu an yaşadığığım hissettiğim duygu kardeş sevgisiydi. Hülya ona aldığım hediyeyi çocuklar gibi şen heyecanla açtı ve sonra iç çekip bana döndü.

Küçük kız bu ne kadar güzel bir armağan
Beğendiğine çok memnun oldum
Bunca yıl neredeydin sen neden hiç arayıp sormadın

Üst üste bahar yağmur gibi yağan bütün sorulara teker teker makul cevaplar vermeye çalığtım. Bazılarına da kaçamak cevaplar verdim. Daha doğrusu vermek zorun da kaldım. Lakin gelen bazı soruların yanıtı o malum hafta sonu bana söylediği, içim i acıtan sözlerle açıklanabiliyor du sadece. Sustum sadece sorulan sorular karşısın da. Ayrı geçirdiğimiz seneler in yarattığı açığı kapatmak istiyordum. Geçmişi unutmak bir süreliğine hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmak en doğrusu olacak diye karar verdim kendi kendime o an. Az önceki karmaşıklık ve şaşkınlık hali dükkan ı terk edip gitti. Hülya nın üst üste yaptığı espriler ve ben yokken yaşadığı aşklarını ard arda anlatmasıyla içerinin havası değişti birden. Zaman hızla akıp geçti. Akşam bir yerler de oturup bir iki kadeh içmeye karar verdikten sonra dükkan dan ayrıldım. Yoksa Hülya nın beni bırakacağı falan yoktu. Buraya sadece onu görmek için geldiğime öylesine inanmıştıki kendini yazı dizi si ile ilgili hiç söz açmadım. Doğrusu onu bu şekil de bulabileceğimi ve bana karşı bu kadar sevgi ve ilgi göstereceğini hiç hesaba katmamıştım. Beni çok şaşırtı bu tavırlarıyla hiç anlayamayordum onu. O hafta sonu pervasızca konuşan kendini beğenmiş küçük kız gitmiş yerine bambaşka olgun bir kadın gelmişti.

Hülya dan ayrıldıktan sonra Hacer ile ofisinde buluştuk akşama daha birkaç saat varken. Ona bu gün yaşadıklarımın çok ilginç olduğunu ve bir insanın bu kadar değişip değişemeyeceğini sordum merakla. Geri döndüğümden beri başım her sıkıştığının da ya da çözmekte zorlandığım her konuda Hacer e danışıyordum. O da bir bilge edasıyla bana yardımcı olup tatmin edici çözümler öneriyordu. Zaten bu işe girişmeden önce bana yardımcı olacağına en başından söz vermişti.

Bazı insanlar kendilerini çok özel çok farklı zanederler aslında diğerlerinden hiçbir fakları yoktur bu insanların. Sadece ufak tefek yetenek ve el becerileri vardır. Bu durum onların kendilerini özel ve farklı hissetmelerine neden olur. Asılda onlar egolarına yenilmiş insanlardır. Bazı istisnalar dışın da tabi. Çoğunlukla egoları nın esiridirler. Bazı insanlar ise gerçekten özel ve farklıdır. Hayallerinin ardından gidecek kadar cesur ve kendilerine ait özgün birer fikire sahip kişilerdir onlar. Hiç kimseye tepeden bakmaz aldıkları karar da tarafsızdırlar. En önemlisi ise kişilikleri değişken değildir.

Hacer in dudaklarından akıcı bir şiir gibi akan bu büyüleyici sözler denizden kumsala doğru esen sıcak bir meltem gibi içimi ısıttı. Tam da Hülya ile aramızda ki farkı tanımlıyordubu sözleriyle. Yüzüm de bir şaşkınlık ifadesiyle düşündüm madem böylesi iyi olumlu yanları vardı neden bunu gizledi. Anlayamıyordum bir türlü. Belki de kendince oyun oynuyor gizemli görünmeye çalışıyordu. Zaten oldum olası severdi böyle oyunlar oynamayı. Televizyonda izlediği dizi ve sinema filmlerinde ki gösterişli kadın karakterleri taklit ederdi çocukken de. Belki orada seyrettiği entirikaların etkisinde kalmış bilinçaltında yer etmişti.

BOŞ GECE

Hülya nın akşam için yaptığı davete Hacer ide yanıma alıp gittim. Müzik sesi tamamen esir almıştı gece kulüb ünün her yan ını salon a girdik neşeli neşeli. Gene küçük kız diye oldukca sıcak ve şefkat dolu bakışlarla karşılandım. Hülya ile Hacer i tanıştırdıktan sonra bir masaya geçip oturduk. Garson geldi bir süre sonra, herkes sparişini verdi. Herpimizin yüzü gülüyordu. İçinde olduğumuz bu güzel an ın tadını çıkartmak istiyordum sadece. Hiç bir düşünce ye kapılmadan yalnızca eğlenerek gülerek. Diğerleri de benimle aynı fikir de olduklarını oturdukları yerden sağa, sola dönüp kıvrak dans, figürleri yapıp müziğe uyum sağlamaya çalışarak belli ediyorlardı. Biraz sonra genç garson son derece kibar ve saygılı bir şekilde istediklerimizi getirdi ve servis yaptı. Kadehler çeşit çeşit içki lerle doldu. Genç garson gitmeden önce dönüp Hülya nın gözlerinin içine baktı hafif bir tebessümle sordu. Hülya hanın başka bir arzu nuz varmı. Hülya bir aristograt edasıyla teşekkür ederim olursa sesleniriz diye cevap verdi alçak bir ses tonuyla. O nun, bura ya pek yaban cı olmadığı anlaşıldı bu saye de. Her beş on dakika da bir miziğin türü değişiyordu. Hepimiz kendimizden geçmiştik biraz. Ne Hacer in bilge psikiyatrisliğinden, Ne de benim kendinden emin kararlı gazeteciliğim den hiçbir eser kalmamıştı. Üçümüz de birden kendimizi pistte bulduk Hülya nın kolumuza girip çekiştirmesiyle. Tavanda aşağı sarkan ve renkli renkli ışıklarla baş döndüren büyük lamba nın altında müzüğin ritmine ayak uydurmaya çalışıyordum. Hülya çok tecrübeliydi güzel dans ediyordu. Hacer de tıpkı benim gibi müzikle bir ahenk içinde olduğunu sanıyor du fakat çok kötü dans ediyorduk ikimiz de.

Nihayet müzik bitti. Dans etmekten yorgun bitkin düşmüş bedenlerimizi masaya kadar götürmeyi başardık. Hayatım boyunca hiç bu kadar dans edip eğlenmemiştim. Kadehlerimizde ki son içkiler bitti. Hadi artık gidelim çok geç oldu diye seslendi Hacer. Gerçekten de çok geç olmuştu.

SESLER

Kafam tonlarca ağırlıkta ki bir kamyonu içinde taşıyormuşcasına ağırlaşmıştı sabah olup gözlerimi açtığım da. Dün gece pansiyona gitmediğimi annemin kapıyı açıp o iç ısıtan sesiyle kalkın bakalım gece kuşları diye seslenmesiyle anladım. Annemin yıllardır bizden beklediğini nihayet yapmıştık dün gece hiç farkında olmadan. Az ötede duvarın kenarında uyuyan Hülya nın dünya umurun da değildi. Önce zonklayan başımı sonrada yorgun bedenimi yataktan ağır ağır kaldırdım. Bir süre oda nın tam ortasında dikilip sesleri dinledim öylece. Sesler geçmişten kalan duvarlara tavana ve eski eşyalara sinmiş sesler hala kulaklarım da yankılanıyordu. Gözlerimi Hülya ya doğru çeviedim baktım o malum hafta sonu bana söyledikleri duvarlardan eski eşyalardan sökülüp karşıma dikildiler.

Ne işim vardı benim yıllar sonra burada diye düşündüm. Kendi hikayemi yeniden mi yazmak istiyordum. Yoksa yazılıp yaşanmış bir hikaye yi hiç yaşanmamış gibi tekrar kurgulamak mıydı asıl niyetim. Bilemiyordum kafam ın içi karma karışıktı. Rast gele ortalığa saçılmış bir yapboz un parçaları gibi kafamın içindeki bütün anılar amaçlarım hepsi parça parça yırtılmış resimler gibi. Kendi içimde kendimle yaptığım bu uzun monologtan sonra annemin sadece özel günler için hazırladığı güzel kahvaltı sofrasında buldum kendimi. Masa da yok yoktu en zevdiğim ayva reçeli peynir çeşitleri ve türlü türlü zeytinler çökelekli poğaça. Annem Hülya yı da unutmamıştı onun da sevdiği ne varsa koymuştu masaya. Büyük bir iştahla kahvaltımızı yapmaya başladık tıpkı çocukken olduğu gibi. Aynı masadaydık yine onca zaman sonra. Hülya bir dilim kızarmış ekmeğe ayva reçeli sürüp al bakalım küçük kız dieyerek bana uzattı annemin gülümseyen gözleri nin nezaretinde. Ekmeği aldım ve yavaş yavaş yemeye başladım. Hülya nın bana karşı olan bu ilgisi arttıkca giderek kararsızlaşıyordum. Ondan hesap sorayım mı sormayayım mı diye. Kararsız kaldım bu beklenmedik durum karşısın da. Sancılı bir süreç bekliyordu beni anlaşılan. Belki de en doğrusu susmak diye düşündüm bir süreliğine.

Sustum içim acıya acıya. Yaralarım kanaya kanaya sustum. Annem in gözlerinde ki mutluluk parıltıları gözlerimle kesişti. Bir cevap bekliyordu sanki o an. Sonra birden her şeyi anlatmak geldi içimden ama yine yapamadım sustum öylece. Tıpkı mektuplarında sorduğu sorulara verdiğim sessiz cevaplar gibi geçiştirdim bakışlarını üzerimden. Hülya ya baktı sonra annem bir söz çıkarmı diye ağzından. Gözlerin üzerine çevirildiğini fark edince kahvaltı çok güzel olmuş ellerine sağlık benim güzeller güzeli annem diyerek geçiştirdi sahte bir gülümsemeyle. Annem bütün bu olup bitenlerden şüphelenmişti. Bunu yüzünden ve bakışlarından anlamak hiçte zor değildi. Bir tek Hülya anlamıyordu. Zaten annem yazdığı her mektupta da sık sık sorardı kardeşinle aranızda ne geçti diye. Yıllarca o hafta sonu aramızda geçen o tatsız sürtüşmeden ve Hülya nın bana söylediklerinden hiç bahs etmedim anneme. Hep bir sır gibi kaldı onca zaman. Kahvaltı yaparken bir yandan da annemi teselli etmek için söylediğim sözleri düşündüm. Artık söyleyecek kelime yazacak yalan kalmamıştı. Tükenmiş anlamını kaybetmişti hepsi yıllar için de. Başımı Hülya ya doğru çevirip göz ler ine baktığım da dün gece ki sarhoşluğun etkisinden çıkmadığını fark ettim. Zira büyük bir iştahla kahvaltısına odaklanmış önündekileri yemekle meşkuldü. Kendi içimden acaba bir oyunmu oynuyor diye sordum. Evet, belki de bu bir oyundu o nun için. Bir türlü anlayamıyordum onun bu tavırlarını. Annem in her şeye rağmen gülümseyen yüz ünün sıcaklığı eşliğin de kahvaltımızı bitirdik sonun da. Belki de yaşanmış bir hikaye yi baştan yeniden yazmak yerine yepyeni bir hikaye yazmak en doğrusu olacaktı. Tıpkı yıllar önce o hafta sonu yazmaya karar verdiğim ve hala yazdığım hikaye gibi. Tamamen kendim e ait olan. İçinde hayal kırıklık larının hiç olmadığı. Bu karardan sonra ses ler, yavaşca sustu duvarlara tavana ve eski eşyalara tekrar sindiler.

Günler ce değişik değişik hayatlar yaşayan fakat sorunları ortak olan birçok kadın ile tanışıp konuştum. Akıl sınırlarını zorlayan olaylara şait oldum kimsenin aldırış bile etmediği. Trajik olaylara tanık oldum bu kısa zaman içinde. Kimi şiddet kurbanı kimi de ruhsal çöküntü içinde koybolmuş bir sürü yaşam öyküsü. Dışarı da hafif ce yağan yağmur damla ları rüzgarın da esmesi yle pansiyonda ki odam ın küçük pencere sine çarpıp duruyordu. Cama çarpan her damla parçalanıp akıyordu aşağıya yere doğru. Tıpkı insan hayatı gibiydi her bir damla, kendini anlatmaya fırsat bile bulamadan yok olup gidiyordu sessiz çığlıklar. Duyarsız topluluklar içinde. Dışarıda rüzgar kendi egemenliğini kanıtlamaya çalışırcasına deli deli eserken yazıyordum bu yaşam öyküler inin hepsini bütün çıplaklığıyla. En ince detay ına kadar. Ne çok sorun ne çok dert varmış yeryüzünde yazdık ca daha iyi anlıyor daha derinden hissediyordum. Bu konuya eğileli henüz üç beş gün olmuştu ama çok fazla ömür tanımış birçok insan ın umudu olmuştum. Meğer ne çok sancırmış insanların yaraları dokunun ca. Gördüklerimi yazarken daha iyi anladım içim acıyarak.

Bir ara kalktım ve kendime bir kahve yaptım sütü kahvesinden çok olan. Sıcak sıcak içitim iki tane üst üste uykum kaçsın ayık kalayım diye. Yoksa yazdıklarıma katlanacak gücü nereden bulurdum. İlk defa teyzem in evinde içmiştim bu türden bir kahveyi. Ne zaman derin derin düşünsem ya da yazmakta zorlandığım durumlarda tek destekçim oluyordu bu kahve. İçimi ısıtır arkadaş olurdu bana tıpkı teyzem gibi. Yağmur şiddet ini giderek arttırdı gece nin ilerleyen saatlerinde. Sanki yeryüzünden intikam almak isriyordu. Oysa yağmur değilmiydi toprağı besleyen çiçeklerin tekrar hayata dönmesini sağlayan. Yeni, baharları müjde leyen. Kısacası tabiat a can veren renk olan. Tıpkı bir kadın gibi renga renk umut dolu. Farkın da olmadan bütün bu doğa olaylarını da yazdım bilgisayarıma. Bir ana gibi bir yaşanmışlık gibi. Çokta güzel oldu doğrusunu söylemek gerekirse. Zaten önemli olan da bu değilmi doğa gibi olmak on un gibi özgür ce yaşamak hayatı. Yağmur durdu sabaha karşı. Güneş in ilk ışıkları pansiyon un penceresinin üzerinde kalan küçük yağmur damlalarını ilk ışıklarıyla kurutup buharlaştırmaya başladı. Bir gece ye bin ömür sığdırmayı başarmıştım yine. Uykusuz kalmak pahasın a tabi. Güneş yeryüzünü yeni bir güne hazırlamak için doğarken ben de yorgun bir gece yi kapatmak için yatağıma girip yorganı üzerime çekip uyudum.

Geldiğim günden, bu güne kadar çok güzel günler yaşamış hoş sıcak anılar sığdırmıştım bu kısacık zaman dilimine. Hülya ile yaşanamamış güzellikleri yaşama fırsatım oldu. Fakat geldiğim yere geri dönme zamanım da yaklaşıyordu. Bir araştırma için geri geldiğimi ona söylemem gerekiyordu artık. Ne söyleyeceğimi nasıl söyleyeyeceğimi bilemiyordum. Bak ben buraya çalıştığım gazete için bir yazı dizisi hazırlamaya geldim. Maksadım o hafta sonu bana söylediklerin için seninle yüzleşmek. Bana yaşattığın bunca acının hesabını sormak için geldim.

Aklımın sokak araların da dolaşan bu sebeplerin hepsi bir açıklama yapmaya yetiyordu aslında. Ama içimde bir korku vardı tarifsiz. Hülya yı kırmak onu üzmek istemiyordum. Kardeşim olduğu içinmi. Yoksa değiştiğine inandığım içinmi bilemiyordum. Bir taraftan da söylemem gerektiğine inanıyordum. Zira en son gittiğim de ona hiç haber vermemiştim bile. Her şeyi geride bırakıp gitmeme de yıllarca ondan nefret etmeme de o sebep olmuştu. Nedense eskisi kadar kızamıyordum artık. Değişip olgunlaştığına öylesine çok inandırmıştı ki beni. Hakkında ki fikirlerim de değişti birdenbire. Bütün cesaretimi toparlayıp Hülya ile konuşmaya gittim eski evimize. Annem bir arkadaşına gitmişti. Hülya ile karşılıklı koltuklarda oturup birer fincan kahve içtik. Kalbim yerinden fırlayacaktı sanki heyecandan. Daha önce kendimi hiç böyle hissetmemiştim. Hülya kahvesinden bir yudum aldıktan sonra gülümseyerek gözlerimin içine baktı sıcak sıcak. İçimi titretti bakışları.

-Hadi artık küçük kız ne söyleyeceksen söyle, meraktan çatladım.
-Ben bura ya bir yazı dizisi hazırlamak için geldim.
- Yazı dizisi mi nasıl yani.
- Şiddet mağduru kadınlar ve onların sosyal ruhsal sorunları ile ilgili bir yazı dizisi günler ce bir çok kadınla görüşüp konuştum. Artık sonuna yaklaştım çalışmanın yakın da gidiyorum.
- Demek öyle buraya beni ve annemi görmek için gelmedin.
-Seni de annemi de yeniden görmek çok güzeldi tabi ama gelme sebebim işti. Çalıştığım gazete bu iş için beni görevlendirdi.
-Nasıl becerebildin mi bari küçük kız.

Hülya nın uğradığı hayal kırıklığı gözlerin den kolaylıkla okunabiliyor du. Bakışları ve yüzünün aldığı ifade içimi acıttı. Sesim boğazım da düğümlendi hiçbir şey söyleyemedim sustum. En son söylediklerimden sonra Hülya hızla kalkıp dışarı çıktı. Arkasından ne kadar bağıdısam da ne söylediysem de hiç umursamadan uazaklaşıp gitti. Belli ki bana çok kızmıştı. Anlayamıyordum ne kendimi ne de onu. Eve geri döndüm koltuğa gömülüp düşündüm saatlerce. . Maksadım onu üzmek değil di. Aklımdan bile geçirmedim.

Ertesi gün annemden öğrendim ki Hülya bir otele yerleşmişti. Zaten ne zaman kendini kötü hissetse hemen o otele gider ve birkaç gün kimse ile görüşmez konuşmazmış. Kafasını toparlayana kadar da ayrılmazmış hiç o otelden. Daha önceleri de birçok kez hiç kimseye haber vermeden böyle sessiz sedasız bir biçimde gidip kalmış orada. Neden böyle yaptığını bir türlü anlayamıyordum. Evi varken otele yerleşmekte neyin nesi diye sormaktan kendimi alamadım. Annem de bilemiyordu neden her seferinde o otele gittiğini. Hülya işte saklanbaç oynuyordu aklınca. Çevresinin dikkatini üzerine çekmeye çalışıyordu belki de. Yoksa kimsenin bilmediği bir sırrımı vardı ora da bilemiyordum. Annem de bilmiyordu ona da hiçbir ip uc u vermemiş bu güne kadar. Ne olursa olsun, onu geri döndürmeliydim bu anlamsız fikrinden. Kaçmak en sevdiklerinden hiçbir kazanım getirmez insana. Bunu en iyi bilen bendim. Bunca yarım yaşanmışlığın ardından öğrendiğim en kıymetli bilgi buydu. Belki bir süre kendi kendini rahatlatmaya bir katkı bir fayda sağlar ancak insandan çok şey götürüyordu böylesi kaçışlar. Hülya nın kaldığı otele gittim akşam karanlığı yeni yeni çökerken. Girişteki çokta geniş olmayan lobide tek başına bir koltukta oturmuş amaçsızca sehpanın üzerinde duran magazin ve kültür sanat dergilerini karıştırıyordu. Yanına yaklaştım yavaş ve tmkinli adımlarla. Sora kaşısında ki koltuğa oturdum. Beni görünce yorgun bir yüz ifadesiyle gülümseyerek başını kaldırdı yavaşca. Bana karşı olan bütün duyguları ve fikirleri alt üst olmuştu. Bunu bakışlarından ve yüzünün aldığı ifade den kolaylıkla anlayabiliyordum. Dünya yı ve hayatı zerre kadar umursamayan o neşeli vurdumduymaz kadın gitmiş yerin çilekeş ömrün ü acılar ve fedakarlıklar ile tüketmiş faklı bir kadın gelmişti san ki. Onun bu hali beni çok şaşırttı doğrusu. Gördüğüme inanamıyordum. Yerimden kalkıp yanına oturdum şefkatle. Neden böyle yapıyorsun burada ne işin var diye saatlerce dönmesi için ikna etmeye çalıştım. Fakat bütün çabalarım karşılıksız kaldı başaramadım. Ağzından tek bir kelime dahi çıkmadı. Yüzüne bakıp içinde olduğu durumu anlamaya çalıştım. Üzerine gittikce biraz daha içine kapanıyordu. Onu ikna etmekten vaz geçtim sonra. Beliki de en doğrusu onu kendisiyle baş başa bırakmak olacak diye düşündüm.

İnsanoğlu, ne kadar çok kaçmak isterse de enin de sonun da kendi yalnızlığıyla karşılaşıyordu kendi ruh unun labirenlerinde. Bu yüzden Hülya yı otelde kendisiyle baş başa bıraktım o gün, akşam karanlığı iyice çöktüğünde şehrin bütün sokaklarına. Ertesi akşam yoğun geçen bir günün yorgunluğundan sonra yine o otele gittim. Giderken yanımda bir hediye de götürdüm. Hülya düne göre biraz daha iyi görünüyordu fakat yine hiç konuşmadı. Lobide oturup kahve içtik beraberce. O sustu ben konuştum. Türlü türlü şaklabanlıklar yaptım olmadı. Bu sefer de çocukluk anılar ımızdan bahsettim. Beraber oynadığımız oyunlardan aklımda kalan kesitleri canlandırdım. Bir ara gülecek gibi oldu ama gülmedi. Sonsa birden aklıma o hafta sonu bana söylediği içimi acıtan sözler geldi. Bu sefer de ben sustum. Ne tuhaf dedim kendi içimden bir zamanlar nefret ettiğim insanı şimdi gildürmeye çalışıyorum. Bir süre sonra ona aldığım hediye paketini uzattım elimden yavaşca aldı. Açtı ve içindekini görünce biraz tebessüm etti sadece. Sanki büyülenmişti hiçbir tepki vermedi. Hediye paketini aldı ve sonra arkasını dönüp koridorun sonundaki merdivenleri tek tek çıkıtı ve odasına doğru yürüdü. Merdivenlerin ortasına geldiğinde bir ara durdu ve dönüp bana baktı. Bir an eski günlere geri gidip o haftasonu bana söylediklerini hatırladım. Beni kendisinden soğutan uzaklaştıran o iki kelimeyi hatırladım. O an a gidip geri geldim. Derin derin düşündüm sonra. Birgün gelipte onun kalbini kazanmak için bu kadar çaba sarf edeceğim hiç aklıma gelirmiydi diye içimden geçirdim.

Zaman kendi bilinmezliğinde akıp giderken bir taraftan da insan ın duygu ve düşüncelerini de değiştiriyordu. Hiç hesapta olmayan bu gelişmeyi de zaman a bırakmak en doğru davranış olacaktı galiba. Hülya ile barışma fikrinden bir süreliğine uzaklaşıp çalışmalarıma hız vermem daha doğru olacak diye düşündüm. Hülya mutlaka yanıma geri gelecekti bunu hissedebiliyordum. Çocukken de böyle yapardı ara sıra. Anneme ve bana ne kadar küskün olusa olsun mutlaka geri dönerdi. Onun huyu böyleydi çünkü. İnsanların kendisi için endişelenmesinden mutlu olurdu. Bir çeşit oyun oynardı bizlerle.

Çalışmalarım yoğunlaştıkca etrafımdaki insanların sayısı da engellenemez bir biçimde durmadan artıyordu. Tıpkı yeni bir dünya görüşü yayan devrimci bir halk önderi gibi sempati topluyordum. Etrafım a heyecan ve umut yayıyordum engellenez bir biçim de. Çok kısa zaman da birçok kadın ın ideolü haline geldim birdenbire. Gördüğüm bu inanılmaz ilgi beni pek sevindiriyor gururlandırıyordu. İletişime geçtiğim bazı kadınlar kendi hayat hikayeler ini ve yaşamların da şait olduklar ı olumlu olumsuz kimi olayları yazılı olarak bir dosya da getirip bana teslim ediyorlardı kendilerinden emin bir şekil de. Çoğu nun, duygular ına dokunmayı başarmıştım. Hayat onlar için artık eskisi gibi değildi. Dünya artık başka bir biçim de dönüyordu onlar için. Kendilerini terk edip giden özgüvenlerini saklandığı karanlık kuyuda bulup tekrar aydınlığa çıkartmışlardı. Hatta içlerin de gazeteci olmak istediğini söyleyenler bile çıkıyordu. Kimbilir yeniden doğuş belki de böyle bir şey di onlar için. Yaptık larıma baktım söylediklerimi tekrar tekrar hatırladım. Gerçekten de birçok hayat ın en derinin den geçmiş temellerini sağlamlaştırmıştım. O yaşamlara tanıklık etmek ve onlara ışık olmak beni de çok mutlu ediyordu. Bunu bana getirdikleri fikirleri işitince daha iyi daha içten anladım. Hepsine ilmim irfan ım el verdiği ölçü de yardımcı olup yol göteriyordum. Fakat benim aklım hep Hülya daydı. Sürekli onu düşünüyor merak ediyordum. Aklımdan atamıyordum onu bir türlü. Daha önce onun için hiç bu kadar endişelenmemiştim. Acaba o anlamsız inadından vaz geçtimi diye düşünmekten kendimi alamıyordum bir türlü. Gitmeden önce onu son bir kez daha görmek gönlünü almak istiyordum. Hiç beceremesem de onunla yüz yüze gelmek gözlerin in içine baka baka boynuna sarılıp vedalaşmak istiyordum. Bütün bu olup bitenlere o malum hafta sonu bana söylediklerine rağmen ona sarılıp öyle dönmek istiyordum kedi dünyama. Arkam da bir sır bırakrak gitmek istiyordum bu gidişim de.

AYNA AYNA

O gün öğle saatlerinde annem in evine gittim. Pencere nin kenarın da, eski ahşap sandalyelerde oturup kahve eşliğin de karşılıklı sohbet ettik anne kız. Annemle böyle sohbet etmek çok hoşuma gidiyor mutlu oluyordum. Geldiğimiden beri defalar ca bu pencere nin kenarın da içten ve samimi sohbetler ettik. Bir defasın da Hülya da vardı. Kahve içerken gözüm bir ara dışarı takıldı. Pencere nin öte tarafında çok güzel bir hava vardı bahardan kalma cıvıl cıvıl. İnsan ın içini ısıtıyor dışarıya çağırıyordu sokaklar çocuksu bir heyecanla. Dışarıdaki güzel havaya rağmen evin içinde sesizlik hahakimdi. Bu sesiz ve kasvetli hava adeta esir almıştı evi bütün odaları. Güneş ışıklarının içeriye girmesine bile engel olacaktı neredeyse. İçim de çokta yabancı olmadığım tuhaf bir duygu vardı yıllardır bir türlü tarif edemediğim türden bir duyguydu bu. Ama daha öncekilere hiç benzemiyordu nedense. Sebebini anlayamıyor çözemiyordum o an. Ses ler sindikleri duvarlardan, eşyalardan kapı altlarıdaki boşluklardan süzülüp evin dörtbir yanında hiçbir engel tanımadan dönüp dolaşmaya başladılar hesapsız ca amaçsızca. Ayna ayna diye yankılandılar kulaklarım da. Yıllar öncesinden çıkıp gelerek. Tek amaçları ve dertleri beni rahatsız edip kaçırmaktı yerimden yuvamdan. Kadim bir zamanda duyduğum, içim i acıtan ve yavaş yavaş kanatan bu iki kelime Hülya nın, yıl lar önce gözlerimin içine baka baka nefretini kusarken bana söylediği sözlerdi. O gün bu gündür hep içimde derinlerim de bir sır gibi sakladım bu nefret dolu sözleri. Ayna ayna kendi komleks lerine köle olmuş küçük bir kadın ın kendini savunmak adına kullandığı bir silah olmuştu bana karşı seneler evvel. Ses ler anlamsızca dolaşıp dururken evin içinde oradan oraya. İstediğiniz kadar bağırın kendinizi yırtın alay edin sizden korkmuyorum. Hiç umurum da değilsiniz diye oda nın orta yerine çıkıp iki elimi de havaya kaldırarak avazım çıktığı kadar bağırmak geldi içimden. Sonra kendimi tutup boş ver dedim içimden gelen bu isyan dolu sese. Beyin im ve yüreğim bütün gücüyle içimden geçen bu düşüncelerle meşkul olurken, annem dışarıda ki aydınlık hava kadar güzel yüzüyle gülümseyerek gözlerim in içine baktı mavi gözleriyle sıcak sıcak. Sonra çalışmaların nasıl gidiyor diye tebessüm ederek sordu. Bir süre geldiğim günden bu zamana kadar yaptıklarım yazdıklarım konuşup tanıştığım kadınlar ve aldığım sonuçlar hakkında sohbet ettik onunla. Annem de konuyla ilgili kendi yorum eleştiri ve önerilerini peş peşe dile getirdi sohbet dernleştikce. Çok doğru ve yerli yerinde cümleler kurdu üst üste işime yarayacağını anladığımda da hepsini çantamdan çıkarttığım küçük siyah kaplı not defterime bir bir not ettim heyecenla. Doğrusu onun bu denli derin bir entelektüel birikime sahip olduğunu hiç bilmiyordum. Konuştukca ağzım iki karış açık hayran hayran dinledim onu. Söylediklerini dinlerken aptallaştım kaldım öylece. Şaşkınlığımı gizleyemedim ona karşı. Sadece gözlerinin içine bakarak dinledim dakikalarca. Sanki bir konferansta ünlü bir akademisyeni dinler gibi pür dikkat bütün duyu organlarımla ona ve söylediklerine odaklandım. Bendeki budurumun farkına vardığından olacak hiç bozuntuya vermeden konu hakkındaki sözlerini bitirdi. E e ben kimin annesiyim deyip ellerini başımın üzerinde gezdirdi. Saçımı okşadı bütün naifliğiyle. Elleriyle omuzuma dokundu iki kere acıtmaktan kırmaktan korkarak yavaşca. Kendimle de annemle de gurur duydum. Bu kadar nitelikli sağ duyulu bir kadın ın çocuğu olmak çok güzel bir ayrıcalıktı. Bunu anneme de söyledim gülümsedi sonra kendimi bir sevgi sarmalın ın içinde buldum bir an. Ama sesler o iki kelime nin çıldırtan yankıları evin içinde dönüp dolaşmaya devam ediyordu durmadan. Anlayamıyordum sanki bir şey lerin haberini vermek istiyorlardı. Hiç umursamadım onları zira artık anlamlarını yitirmişlerdi neredeyse. Sadece canımı sıkıyorlardı biraz. Zira güçsüz ve zayıf değildim artık eskisi kadar. Kahveler bittik ce annem sanki ilk kahveymiş gibi temiz fincanlarda özene bezene yenilerini getiriyordu peş peşe her on dakika da bir. Bu titiz hali ni çok seviyordum oldum olası. Bir merak içindeydi. Artık bazı gerçekleri öğrenmek istediğini hissedebiliyordum. Bunu yüzünden ve bakışlarından rahatlıkla hiç sorlanmadan anlayabiliyordum. Üst üste sorular sordu değişik değişik zor sorular. Bazen çocukluk ve ilk gençlik dönemlerine bazen de bu son gelişim e dair cevaplaması çok zor sorular. Belki de sakladığım hiç kimseye ne ona ne teyzeme ne de bir başka arkadaşıma dostuma söylemediğim daha doğrusu söyleyemediğim yıllar ca içimde derinlerimde sakladığım sırrımı öğrenmek istiyordu haklı olarak. Her seferinde geçiştirdim üzerime üzerime gelen ve beni köşeye sıkştıran bu can alıcı sualleri farklı biçimlerde. Artık hiçbir bahanem kalmayınca da annem in üzerime yağmur gibi gelen soru larına karşı ben de, Hülya yı sordum. Eve geri döndümü veya bir telefon ettimi diye. Annem bir an durgunlaştı. Sonra bana döndü baktı

-Ablanla aranızda ne geçti.

Sustum öylece nefes dahi almadan sustum. Zaman da dondu kaldı tıpkı benim gibi sustu herşey hareketsiszleşti kısa bir süreliğine. Yerimden kalktım ve sonra evin içinde dolaşmaya başladım ağır adımlarla. Ses ler her adım da ardımdan geliyordu bıkmadan usanmadan. Salon da mutfakta peşisıra hep takip ettiler beni. Sahibine sadık bir hayvan gibi usul usul izlediler ardımda bıraktığım izleri. İçimde ki dışarı çıkıp gitme arzusu daskın geldi bir an. Dışarı çıkıp gitmek istiyordum bütün benliğimle. Fakat gidemiyordum sebebini anlayamadığım bir his yüzünden. Öylece kalakaldım evin orta yerinde. Annemin odası başka bir alem e açılan bir kapı gibi göründü gözüme birden bire. Odanın kahverengi ahşap kapısı nın desenli bakır kolunu sağa doğru çevirip açtım derin bir nefes aldıktan sonra. İçeriye girdim hiç tereddüt etmeden cesurca. Bir meydan okuyuştu bu benim için geçmişe karşı. Annem in eski makyaj masa sının karşısına geçtim iki kolumu birbirine düğümledim ve uzun uzun seyrettim durdum aynayı. Çercevelerine önün de duran çekmece ye sonra buğulanmış yer yer arkasın da boyası dökülmüş camına baktım bir süre. Bir insana sadece kendi cemalin i gösteren arkası siyah ya da gri boyalı bir cam parçasıydı karşım daduran. Hülya nın yıllar önce beni küçük düşürmek için kullandığı en büyük silahıydı bu nesne. Kimini kendi yansımasına hayran bırakır kimini de kendi kendine düşman eden bir nesne ydi karşım da duran. Yıllar önce bu gösterişli ayna yüzünden terk edip gitmiştim çocukluğumu. Aradan koca bir ömür geçmişti başarı sevinç acı ve mücadele dolu. Onca yaşanmışlıktan sonra tekrar karşısında durup kendi yansımamı izliyordum. Ben çok değiştim hayallerim e ulaştım. Sen se bak hala olduğun yer de duruyorsun. Üstelik dörtbir yanını sadık birer muhavız gib koruyan ve seni ayakta tutan çerçevelerin in boyası da dökülmüş yer yer. Buhar olup arş ı alaya uçmuş eski görkem in. Vay sen in haline yaşlanıyorsun artık. İçim den bu can acıtan kısa tiradı geçirdikten sonra çekmeceyi yavaşca açtım gıcırtılar eşliğinde. Sonra geri kapattım. Açtım kapattım şuursuz ca. Bu açma kapama eylem ini birkaç defa tekrarladım üst üste. Şuur um yerine geldikten sonra masa nın yanında duran arkalığı olmayan küçük tabureyi ayna nın tam karşısın çekip üzerin oturdum. Bir an o malum hafta sonuna gidip geri döndüm. Birkaç saniye, zaman için de yaptığım bu yolculuğun ardından olduğum an a geri döndüm. Ardından kararlı bir tavır takındım aynaya karşı. Ve sonra anlam ını yitirdin anlamsızsın artık sen diye saçma sapan bir diyalğa girdim aynayla. Bir an onun cansız bir nesne olduğunu hatırladım ve kendi kendime gülmem geldi ama tutum kendim. Hemen ardından dış kapı nın zili çaldı. Kısa bir süre sonra salon dan ses ler gelmeye başladı sitem dolu sözler söyleniyordu ard arda. Annem birisiyle konuşuyordu. Gelen in kim olduğunu anlamak için ayna nın karşısında oturduğum yer den kalktım ve odadan çıktım. İçim de ruhumun derinliklerinde bir yer de geçmişinmle yaptığım bu küçük hesaplaşma nın sonsuz rahatlığı ve huzuru vardı. Fakat çok uzun sürmedi bu hissetiklerim. Salon a geçtiğim de karşımda Hüly yı gördüm. Bana çok kırgın ve öfkeli olduğu ilk bakışta kolaylıkla anlaşılabiliyordu. Ağzım açıp bir kelime dahi edemedim. Öylece baktım sadece olduğum yer den. Annem in bütün ısrar ve çabalarına rağmen oturma teklifini kabul etmedi bir türlü. Soluk soluğaydı. Bir yanardağ gibi görünüyordu. Birikmiş öfkesini püskürmek üzereydi. Annem de ben de ne yapacağımızı bilmez bir durumda olduğumuz yerde durup bakıyorduk ne yapacak diye. Bak abla hiçbir şey tahmin ettiğin gibi değil biraz dinlersen sana hepsini anlatacağım dedim. Hülya neyi anlatacaksın küçük kız diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Annem koluna girip koltuğa oturttu onu biraz sakinleştirmek için fakat hiçbir faydası olmadı. Hülya ağzını açtı gözünü yumdu.

HÜLYA NIN GÖZÜNDEN BEN

Hülya salon un için de beni sorguya çeker gibi bir o yana bir bu yana gidip döndü söylene söylene dakikalarca. Annem duvar ın yanına yaklaştı sonra sırtını duvara yasladı ve durdu bizi izledi biraz şaşkın biraz da endişeli bakışlarla. Bütün bu olup bitenleri anlamak istiyordu. Buna herkes kadar onun da hakkı vardı. Bu yüzden hiç müdahale etmeden baktı durdu. Bu işin sonun un nereye varacağını bekliyordu tıpkı benim ve Hülya nın olduğu gibi. Meraklı bakışları bir an olsun üzerimizden ayrılmadı hiç. Çocukken beraber oyun oynarken de bizi böyle seyrederdi. Fakat bu sefer başkaydı bakışları. Kaygılı ve korku doluydu. Hülya odanın içinde bir aşağı bir yukarı avının peşinden inatla durmadan koşan dişi bir aslan gibi mekik dokumaktan yorgun düştü bir süre sonra. Yorulduğu için dönüp dolaşmaktan bir süreliğine vaz geçti ve sonra iki adım uzağıma geldi durdu. Kendini kontrol etmekte güçlük çekiyordu. Gözlerini bir kartalın gözlerini avına diktiği gibi benim gözlerime dikti ve kısa bir süre baktı. Karmakarışık duygular içindeydi. Sevgi nefret şefkat öfke bütün bu duygular iç içe geçmişti bakışlarındaki ifade nin içinde. Ateş fışkıran bakışları çok korkutucuydu. O hafta sonundan sonra hiç böyle görmemiştim onu. Gözlerinde beliren ürkütücu ifade haber ini veryordu biraz sonraki büyük patlamanın. Üzerimdeki şaşkınlığı ve korkuyu atıp derin derin nefes aldım üç defa üst üste. Sonra kendimden çok emin ve kararlı görünerek dimdik bir poz aldım iki adım ötemde duran Hülya ya karşı. Freni patlamış büyük bir yük kamyonu gibi sözleri ve bakışlarıyla beni ezmeye yerle keksan etmeye karalı olan kadim düşmanım olsa da kardeşimdi nihayetin de. Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Güçlü görünmeye çalıştım sadece. Eski kötü anılar ın tekrarlanmasını hiç istemiyordum.

- Ee küçük kız demek büyük bir gazeteci oldun. Hem de araştırmacı incelemeci bir gazeteci. Kadınlar ın sorunlarını dile getirmeye hatta çözmeye çalışıyormuşsun. Bu yüzden geri gelmişsin. Başarılı olabildin mi bari. Güzel malzeme ler bulup yazılar yazdınmı. Dertlerine derman oldun mu dayak yiyenlerin iş bulamayanlar ın çirkin olanlar ın. Sen önce gitte kendi sorunlar ını çöz tabi becerebilirsen. Şu yan odaya gitte orada duvar ın önünde duran ayna ya bak önce ne göreceksin orada. İdealist küçük kız. Okul da dersler inin biraz iyi olmasıyla bitmiyor iş. Ön ce kadın olmak lazım. Peh gazeteciymiş sevsinler.

Süre olarak kısa içerik olarak ise çok uzun olan bu söz bombardıman ından sonra içinde bana karşı biriktirdiği ne var ne yoksa tek tek canımı yakmak acıtmak için üzerime ateş topları gibi yağdırdı Hülya. Geçmişten beri bana karşı olan kıskançlığı ve kini ni kustu orta yere hiç düşünmeden. Kapağı aniden açılmış bir barajdan sorgusuzca fişkıran engel tanımaz sular gibi beni de önün e alıp uzaklara götürmek sağa sola savurmak istiyordu. Bunu yüzün ün aldığı ifade den alamak hiçte zor değildi benim için. Yeter artık yine en başa dönmeyelim nedir sen in bu güzellik takıntın anlamadım gitti bir türlü. Diye içimden geçirdim ama bu sözleri Hülya ya söylemedim. Söyleyemedim daha doğrusu. Zira çok bitkin ve kırgın görünüyordu. Annem bizi şaşkınlık ile izledikten sonra derin bir öf çekerek arkasını döndü ve yavaşca dışarı çıktı. Bütün olup bitene çok şaşırmıştı. Sonun da Hülya ile aramızda olan sırrı öğrendi fakat pek memnun kalmamıştı bu işe. Salonda sadece ikimiz kaldık soluk soluğa birbirimize bakıştık dakikalarca. Hülya sesini yükselterek

- Ayna nın, karşısına git sene gidemezsin tabi. Korkuyorsun çünkü değilmi
- Saçma lıyorsun yeter artık
- Sen sin saçma layan bu yaptığın iş yanıma yaklaşman beni kandırman saçma olan. Tabi çok zeki sinya başarılısınya her şey hakkın elbet.

Hülya nın bütün bu yaptıklarını söylediklerini hiç umursamadım ve ben de tıpkı annem gibi onu kendi takıntılarıyla baş başa bıraktım sonra sokak kapısını açıp dışarı çıktım. Dışarıda güzel bir hava vardı. Burrnumdan derin bir nefes alıp verdim birkaç defa üst üste. Ardım da büyük bir hesaplaşma nın kalıntılarını bıraktım ve yürümeye başladım rastgele çoktata kalabalık olmayan bir soğa girip. Bedenim de ve ruhum da kadim bir yükten biraz da olsa kurtulma nın hafifliği vardı.

Saatlerce dolaştım durdum kaldırımlar da. Terk edilmiş dar sokaklardan geçtim susarak, düşünerek ardımda bıraktıklarımı. Kaldırım taşlar ını saydım bir bir hiç üşenmeden. Bir ömür beklemiştim oysa bu gün için ama her şey bir saat için de olup bit ti. Yıllardır hayalini kurduğum tekrar tekrar planladığım hesaplaşma anı için de cevapsız kalamış birçok soruyu bırakarak sonlandı. Belki de cevabı olmayan sorulardı onlar o yüzden sorulmadı. O sebepten dolayı hiç sıra gelmedi. Bir muama gibi kala kaldılar öylece geçmiş in için de. Nefes alıp veriş im durmadan hızlan dı elim de olmadan düşünürken içimden sessizce olup bitenleri. Bütün şehir, yanından geçtiğim yanımdan geçen başıboş kediler köpekler herkes, her şey işini gücünü bırakmış beni seyre dalmışlar hissine kapıldım durdum amaçsız ca dolaşırken yollar da.

Kendi içimde durmadan kendimle konuştum, hiç mola vermeden sorular sordum peş peşe kendime. Hülya nın söylediklerini geçirdim akılımdan. Kendi söylediklerimi söylemek isteyipte söyleyemediklerimi de karşısına koyarak akıl defterime yazdım. Sonra karşılaştırarak okudum hepsini. Tam bir sonuca varamadım. Belki de en doğrusu buydu. Ne bir arada olmayı başardık ne de ayrı ayrı kalıp yaşamayı becerebildik kırıp dökmeden. Pansiyondaki küçük odamda pencerenin kenarında oturup bu gün yaşadığım ve hisssettiğim bütün bu olayları defterime yazarken güneş çoktan batmıştı. Zifiri karanlık çoktan yeryüzünü kendi rengine boyamıştı. Hülya ve benim kardeş liğimde tıpkı gece ve gündüz gibiydi. Bir türlü aynı zaman diliminde aynı coğrafya da olamıyorduk.

Günlerdir aralıksız yaptığım görüşmeler üst üste yazdığım yazılar nihayet bitti başarılı bir sunuçla. Bir nebze de olsa sorunlarına çözüm olmuştum kıyaya köşeye itilmiş terk edilmiş insanların. Hayatlarının eksik kalmış yönlerini tamamlamaları için ışık olmuştum bir çoğununa. Bu durum en az o hayatlar kadar beni de mutlu etmişti. Hacer in ofisinde karşılıklı oturup kahve içiyorduk öğlen güneş inin pencereden sızmaya başladığı saatlerde. Onunla Hülya ile son karşılaşmamız da yaşadıklarım ve hissetiklerim hakkında çok derin felsefik bir sohbet ettik. Ara da sıra da çalışmam hakkında da bir şeyler sıkıştırdım sohbete. Yine hiç bıkmadan usanmadan bütün hoşgörüsüyle dinledi beni. Bir insan ın değişmesi için neye ihtiyacı olduğunu ya da değişip değişmeyeceğiyle ilgili aklıma gelen bütün örnekler eşliğinde sorular sordum ard arda ona. Hülya nın o günkü tavır ve davranışları olmuştu bana bu garip ve yer yer saçma soruları sorduran. Hacer dudak larını hafif ce büküp gülümseyerek baktı bana sonra Hülya yımı değiştirmek istiyorsun dedi. Bilemiyor um yaptığı onca etirika dan sarf ettiği sayısız kırıcı sözden sonra yine de içimdeki leri olduğu gibi dile getiremiyordum. İstediğim gibi karşı koyamıyordum. Bir tarafı hep eksiz korkak kalıyor tepkiler imim dedim. Kardeş olduğunuz için olmasın mı diye kendinden olduk ca emin bir ses tonuyla cevap verdi Hacer. Kardeş çok ürperti ci ve uzak durduğum bir kelime oldu benim için yıllar ca. Ama çok doğruydu söyledikleri. Derin anlamlarla yüklüydü. Kardeş im olduğu için istediğim gibi davranamıyordum beni incitmesine izin veriyordum. Fakat Hülya o hiç tereddüt etmeden istediği gibi bencil ce davranabiliyordu bana karşı. Bunu bir türlü anlayamıyordum işte. Kıskançlığıydı belkide böyle davranmasına neden olan. Bilemiyorum ama çözmeliydim bu sorunu mutlaka geri dönmeden önce.

İçim de bana karşı olan düşünce ve hislerinin değiştiğine dair hiçbir umut parıltısı olmasa da onu son bir defa daha görmek ve vedalaşmak için güzellik salonun karşısındaki küçük kafeye gittim sabah ın ilerleyen saatlerinde. Pencere kenarında her zaman ki yerimde oturup garson un getirdiği sıcak sütlü kahveden bir yudum aldım içim ısındı. Kahve kendime olan özgüvenimin ve cesaretimin artmasına yardımcı olmuştur her zaman. Yine öyle oldu. Biraz olsun korkularımdan kaygılarımdan arındım. Sonra beyaz, fincan ın içinde ki kahveyi seyre daldım uzun ca bir süre. Derin karmaşık düşüncelere kapıldım gittim bu zaman diliminde. Kahve ve süt inanılmaz bir aheng için de yan yana iç içe duruyordu fincan ın orta yerinde. Kokusuyla insan ı kendine hayran bırakıyor tadıyla da bir sarhoş ediyor bir ayık bırakıyordu. Tıpkı kahve gibi kafam ın içi de karmakarışıktı. Ara sıra böyle tuhaf düşüncelere kapıldığım olur benim nesnelerle içeceklerle konuşurum. Bana çok fazla katkısı olur beynimi dinç tutmama yardımcı olur. Bazan da deli olduğumu düşünürüm. Kendime keldiğimde Hülya ile ikimizi düşündüm biz neden, birarada olamıyorduk. Kahve ve süt gibi kendi rengimizle kendi farklılığımızla yaşayamıyorduk. Fincandan bir yudum daha aldım sonra dönüp Hülya nın dükkan ına baktım uzun uzun. Acaba nasıl karşılayacaktı beni gideceğime üzülüp boynumamı sarılacaktı özür dileyerek. Yoksa yine tersleyerek alay edip küçümseyecekmiydi bilemiyordum. Kahvem bitmek üzereydi. Bir taraftan kafamda değişik iyimser senaryolar kuruyordum vedalaşma anını düşünerek. Diğer yandan da Hülya yı seyretdiyordum cam kenarında ki yerinde neşeli neşeli çalışırken. Yine her zaman olduğu gibi çok titiz ve büyük bir özveriyle işini yapıyordu. Gülüşlerin den kopup çevresine neşe saçan ses ler dükkan sınırlarından taşıyor yoldan gelip geçen araçlara aldırış etmeden benim yanıma kadar ulaşıyordu. On un bu çok nadir gördüğüm hali arayıpta beklediğim fırsat diye düşündüm. Uzun süren bekleyişim in ardından cebimden bir avuç bozuk parayı çıkarttım ve hiç saymadan masa nın üzerine bıraktım sonra bütün özgüven imle dışarı çıktım. Ve ardından kararlı adımlarla dükkan a doğru yürüdüm etrafıma bakıp gülümseyerek. Ne olacaksa bu gün olacaktı. Bunu hissedebiliyordum en gizli hücrelerime kadar. İçeriye girdim bütün samimiyet imle, içeride ki herkesin gözü bir den bana kilitlendi. Hülya ya dönüp baktığım da gözlerin de gördüğüm kin ve nefret dolu bakışları bana karşı olan duygu ve düşünceler inin hiç değişmediğini aksine arttığını anlatıyordu. Bir süre olduğu yerde durup karşısındaki matador u parçalamak isteyen bir boğa gibi derin derin nefes alıp verdi. Sonra salon un içinde ki müşterileri hiç önemsemeden bakın bu küçük kız benim kardeşim kendisi çok yeteneklidir. Ayrıca çokta içten pazarlıklı insanlar ın arkasında oyun çevirmeye de bayılır dedi aşağılayıcı bir ses tonuyla. Sakin ol buraya seninle tartışmaya gelmedim. Bu gün geri dönüyorum işim bitti. Seninle vedalaşmaya geldim diye karşılık verdim ona. Hülya bir süre yüzüme ifadesiz ce baktı ve birden defol git lanet olsı diye bağırdı avazı cıktığı kadar. Sonra da elindeki tarağı üzerime fırlatı öfkeyle. Fakat tarak yerden sekip bir köşeye girdi kaldı etrafımızda ki insanlar ın şaşkın ve korku dolu bakışları altın da.

Bir kez daha yanıldım Hülya hakkında ki düşüncelerimde. Nerede nasıl bir yanlış yapıyordum bilemiyorum ama bu sefer de canımı çok yaktı bana pervasız ca söyledikleriyle. On un biraz olsun değiştiğine olgunlaştığına inanmıştım bu defa. Oysa hep o haftasonu gördüğüm bencil ve kıskanç haliyle bir kez daha çıktı karşıma yine, hiç tereddüt etmeden.

MEKTUP

Ah canım kardeşim tek bir beden de kaç farklı kişilik taşıyorsun böyle, yıllardır hiç bıkmadan uslanmadan. Yorulmuyormusun hiç. Kime karşı kullanacaksın bu içinde beslediğin yaşatığın değişik suretlerini. Bana karşımı arkadaşlarına karşımı yoksa kendine karşımı. Bir anlayabilsem. Bir çözebilsem bu ruh halin i. Ama nevar ki gücüm yetmiyor çözmeye. Saatlerdir dönüp dolaşıyorum sokak araların da şehrin unutulmuş semtlerin de mahallelerin de. Sorular soruyorum kendi kendime ardı arkası gelmeyen. Çoğunun da cevaplarını biliyorum bu sorduğum sualler in. Ama anlayamıyorum anlatamıyorum. Kimbilir belki de anlamak istemiyordum. Nasıl söylesem belki de her defasında yeni ve güzel bir sonuç beklememin tek sebebi de buydu. Seni bir türlü anlayamadım. Evet, evet hiç bıkmadan usanmadan kendime sorduğum soruların cevabı bu. Anlamak. Ben seni anlamıştım fakat bir türlü anlamak istemiyordum hiç. Kardeşim olduğun için. Değişebileceğine inanmaktı her seferin de yaptığım yanlış. Şimdi gerçekten anlıyorum. İnsanlar değişmiyor kolay kolay. Kölesi oldukları zaafları egoları buna izin vermiyordu. Bu gerçeği kendi gözümle gördüm ve ruhumla tanıklık ettim. Hiç inanmak istemesem de. Derya senin değiminle küçük kız. Bu mektubu anneme teslim ediyorum sevgili kadeşim. Benim için bütün bu olup bitenlere rağmen çok kıymetli olduğunu hiçbir zaman unutma. O haftasonu bana söylediklerini unuttum ben artık. Aynalara da daha yakın olacağım bundan sonra.

SON SÖZ

Çok insan tanıdım geçip giden bu kısa süre içinde. Hepsi de doğurgan narin bedenlere sahipti. Kimi ürkek kırılgan bazıları ise alabildiğine cesurdu kaderlerine karşı. Değişik değişik biçimlerde kurgulanmış öz yaşam öyküleri vardı hepsinin de. Küçük ufak tefek farklılıkları olsa da acıları sevinçleri umutları ve kaderleri birbirine çok benziyordu bu insanların. Bu kısacık zaman zarfın da tanıklık etmiş dokunmuştum bir köşesinden parça parça olmuş hayatlarına. Kalemimle düşüncelerimle ortak olmuştum çığlıklarına cesuarca. Kimisi henüz kendisini dahi tanıyacak yaşa olgunluğa gelmeden başka birisiyle hiç bilmediği görmediği karanlık patika yollara düşmüştü nasıl bir sonla karşı karşıya geleceğini aklının ucundan bile geçirmeden. Sanki iki tarafı da pembe kırmızı beyaz sarmaşık gülleriyle sarılıp bezenmiş bir rüya yolu gibi görünmüş gözlerine ilk zamanlar. İçinde umutların sevinçler in olduğu bu hercai düş aklını başından almış önünü göremez olmuş. Öyle söylüyordu genç kadın yüzündeki pişmanlığı gizlemeye hiç gerek duymadan. Kim olduğu isminin ne olduğu hiç ama hiç önemli değil. Lakin içinde olduğu pişmanlığı yüzünden hiçbir zaman silinip kaybolmayacak izler olgunlaştırmıştı onu bembeyaz bakıyordu kendi geleceğine şimdi. Bir kısmı da bir yanı hep eksik hep kırgın ama umtlarını yeniden yeşertmeyi başarabilmişti. Önlerine sürülen bütün zorluklara rağmen ayakta kalmaya kararlıydı. Yarım kalan eksik hayatlarını tamamlamak için yaşıyorlardı artık. Bazıları da hiçbir beklenti için de olmadan akıntıya bırakmışlardı kendilerini. Ayşe Kader Emel Sema Cemile hatice değişik değişik hayatlar kimi trajik kimi vasat çok az da olsa güzel başarılı yaşam lar. Hepsinin hikaye sini en ince detayına kadar yanım da götürüyorum. Hacer iyi bir arkadaş işini başarıyla yapan bir kadın. Onunla geçirdiğim süre de bana yaptığı yardımlar ın yanın da dostluğunu da kazanmıştım. Öyleki bir zamanlar yaşadığı derin duygusal travmalar ını hatta az da olsa sevgilisinden gördüğü şiddeti bile anlattı bana bütün samimiyetiyle. Anlattıklarına çok şaşırmıştım. Ama ısrarla doğru olduğunu söyleyince ona inandım çaresiz. Ondan izin aldıktan sonra inişli çıkışlı yaşam öyküsünü de heybeme koydum. Giderken. Hülya onu hiçbir zaman anlayamayacağımı öğrendim sonun da o yüzden bir daha yanına gitmedim. Onun için yazdığım mektubu annem e verdim ona ulaştırsın diye. Mektubun sonuna da şöyle yazdım. Ayna ayna canın cehenneme artık seni hiç umursamıyorum.