Basit Sorular Zor Cevaplar

Yazar: Ümit TOPÇU - Deneme - 30/ 07/ 2018

Bir sabah güneşin ışıklarını cömertce yeryüzüne dağıttığı bir an da uyandım. O garip rüyayı gördüğüm gecenin üzerinden birkaç gün geçmişti. Sanırım dört gün önceydi evet dört gün olmuştu ve hala gözlerimin önündeydi sanki hiç gitmeyecekti. Beni bir yere çağırıyordu boşlukların içinden seslenerek. Mavi bir sonsuzluğun içinden yankılanan sesler titrek ve aldatıcı. Artık zamanı gelmişti yolculuğun hesaplaşmanın yüzleşmenin. Sabah erken çıktım evden bir daha dönmeyecektim. Kendimi öylesine inandırmıştımki bu karara sebebini bile hiç düşünmedim. Evden çıkarken hiçbir şey almadım yanıma. Götürmedim geceleri gördüğüm ve tanıyıp anlamaya çalıştığım rüyalardan başka bir şey. Sonuncusunun üzerinden dört gün geçmişti bana neden göründüklerini hiç söylemeyen bir yığın rüya mavi bir sonsuzluğa gizlenmiş allı pullu gizemli güzel ve korkutucu görüntüler. Geride bıraktıklarım beni gelecekte bekleyenler kadar ilgilendirmiyordu o an. Sebepler sebepsizdi yapayalnızdı ne duvara çizdiğim resimler ne beni dokuz ay karnında taşıdığını söyleyen kadın oyuncak arabalarım topum hiçbiri ilgilendirmiyordu artık beni. Zaten ne zaman onlarla oynasam sen hiç büyümeyecekmisin diye laf işitirdim hep, kimi zaman alaylı kimi zaman hıçın sözler ile. Artık o ev yoktu hayatımda belkide be öyle sanıyordum. Bilinmez ama kendimi öylesine inandırmıştımki bu fikre, sanki hiç olmamış hiç yaşanmamış gibiydi hayatımda. Beni böyle düşünmeye iten neydi milyonlarca labirentten oluşan beynimin hiçbir köşesinde rastlamak istemiyordum bu soruların cevaplarına. Neden, nasıl keşke bu üç soru öylesine yoruyorduki insanı geleceğe dair hiçbirşey yapamaz hale geliyordum. Bu anlamsız insanı bir noktaya hapseden sözcükleri tıpkı geride bıraktığım o ev gibi bir daha hiç çıkmamacasına yerin yedi kat altına gömdüm. Başka bir şey vardı beni bekleyen bir düş maviliklerde bir hayal beni peşinden koşturan. Belkide bir insandı anlaşılmayı bekleyen ya da bir evdi sahiplenilmeyi isteyen saklı geleceğimde. Peki, neden gizlemişti kendini bu soruyu her sorduğumda çaresiz kalıyordu cevaplar. Belkide bu çaresizlikti bana bu soruları sorduran bıkmadan usanmadan. Bir yerde olduğunu hissetiriyordu ama neden. Gelecek hep bir giz in arkasına saklanmak zorundamıydı. Ben kendi kendime bu soruları sorarken akıp geçiyordu zaman. Başımı çevirip yoldan gelip geçen insanlara baktım dişisiyle erkeğiyle bir düzen kurmuşlardı. Sonra da araba lara baktım renk renk model model peşi sıra takip ediyorlardı birbirlerini. Bir telaş vardı sonu hiç gelmeyeceği apaçık olan. Bir yerlere yetişmeye çalışıyorlardı. Kimbilir belkide birilerinden biryerlerden kaçıyıorlardı. Bilinmez, anlaşılmasıda çok zor bir görüntüydü bu. Zaten anlaşılsa bile müdahale edilemeyecek bu mahşeri haraketliliğin içinden çıkıp başımı dinleyebileceğim sakin bir yere bir ağaç gölgesi ya da bir deniz kenarına gitmek geliyordu içimden. Başımı kaldırıp çevreye bakınırken bir araba çarptı gözüme boyası çizikler içinde. Yıkılmaya yüz tutmuş eski bir aristokrat evini andırıyordu şimdilerde pek göremediğimiz nadir bir türden. Henüz yeşil ışık yanmamış insanlar yolun iki yakasında start işaretini bekleyen atletler gibi hazır pür dikkat kırmızının sönüp yeşilin yanmasını bekliyorlardı. Bir an karşıya geçme fikrini bir kenara itip modelide boyası kadar eski olan mavi arabanın yanına doğru yürümeye başladım. Belki benide gideceği yere kadar götürürdü diye iç geçirdim yürürken. İçimden bir ses kime ait olduğunu tam olarak anlayamadığım banamı yoksa hayallerimemi, seni hiç tereddütsüz sorgusuz gideceğin yere götürecek diyordu. Birden rüzgar esti delicesine ortalık toza dumana boğuldu. Gözlerimin derinliklerinden bir film şeridi gibi yaş akmaya başladı. Gözlerimi ovuştururken birkaç tane resim göründü. Evler vardı çatılı tek katlı mütevazı ama gideceğim yeri bilmiyordumki. İçimde ki beni benden almış bedenimi çevrede duran eski siyah beyaz ruhsuz fotğraflar gibi yalnız bırakmıştı. Bir an duraksadıktan sonra içimdeki sesin söylediklerini doğrularcasına bedenimide yanıma alıp arabanın sağ ön kapısının yanına dikildim. Bakışları trafik ışıklarına dikilmiş yaşlı adamın gözlerindeki şaşkınlık ifadesini üzerimde hissetim. İhtiyar adam gözümün içine bakarak benden birşeyler söylememi bekliyordu. Kısa bir süre afalladıktan sonra titrek bir ses tonuyla ağzımdan dökülen kelimeleri doğru bir sıraya koyup anlamlı bir cümle kurmaya çalıştım. Kapı açıldı yaşlı adam sıcak bir tebessüm ile hadi gelmiyormusun dedi. Sonra korrna sesleri ard arda yükselmeye başladı. Bağıran küfreden insanların sesleri yol boyunca yankılanıyordu. Yeşil ışık yanmıştı kendimi ani bir hareketle içeri attım. Yolculuk ne tarafa diye sordu ihtiyar adam. Bir an, isimsiz bir kararsızlığa düştüm. Söyleyeyimi, söylemeyeyimmi bir süre sustum bilmiyordum nereye gittiğimi ne cevap vereyim. Bende bilmiyorum dedim doğru olanda buydu zaten. Nasıl bilmiyorsun Basbaya bilmiyorum Peki, o halde neden bindin arabaya benim nereye gittiğimi biliyormusun Onuda bilmiyorum O halde tanrı yardımcın olsun Umarım olur Araba ilerlerken düşündüğüm tek şey bir daha düşünmek istemediğim herşeyi kafamdan sonsuza dek atmaktı. Başımı iki elimin arasına aldım. Aklımdan geçen bütün bu düşünceleri olayları tanımlayamadığım bütün bu görüntüleri birilerine anlatsam nasıl karşılar diye düşündüm. Sonra bir of çektim çevreye bakınarak, yaşlı adam senin bir sorunun derdin var anlatmak istermisin dedi. Bende dertlerimi sorunlarımı arıyordum zaten. İhtiyar ın kaygılı bakışları karşısında söyleyecek bir şey bulamadım. Sesiz kalmak oldu verebildiğim tek cevap. Araba ilerlerken aniden yolun soluna saptı ve hızını hatırı sayılır bir biçimde artırdı. Çevrenin rengide bidenbire değişti. Ormanlıklar dağlar tepeler ve tepelerin eteklerinde omuz omuza sırt sırta vermiş evler geride kaldı. Masmavi bir deryanın sahilinde kendinden emin bir şekilde ilerliyorduk. Rüzgar saçlarımı okşayıp geçerken denizin sularınıda kızdırırcasına dalgalandırıyor köpük köpük kabartıyordu. Zamanda arabada tıpkı rüzyar gibi ilerliyordu ama bir fark olmalıydı aralarında. Ve vardı da araba isanoğlunun emriyle rüzgar kendi hırçınlığı ile herşeyi önüne katıp kimi zaman sağa kimi zaman sola savurarak ilerliyordu. Peki ya zaman, zaman ise hiç kimsenin bulamayacağı bir yere gizlenmiş habersizce sorgusuzca ilerliyordu. Ona ulaşmak imkan sızdı tıpkı rüyalarım gibi. İkisininde ortak bir yanı vardı İkiside kolaylıkla peşinden sürükleyebiliyordu beni. Herkesin yaşamında böyle maceralar olmuştur herhalde herşeyden vazgeçip ötesini hiç düşünmeden birşeylerin arkasından sürüklenmiştir. Bende bu yolculuğun nerede nasıl ne zaman ve nasıl sonuçlanacağını bilmeden çıkmıştım yola doğrumu yoksa yanlışmıydı yaptığım. Bu sorunun cevabını yolun sonunda öğrenecektim. Yollar o kadar uzunduki sonu hiç gelmeyecekti sanki. Ben kovaladıkça o kaçıyordu. Hal böyle olunca soruların cevaplarını almakta gecikiyordu. Pat diye bir ses geldi önce kulağıma sonra iki yana savrulmaya başladı araba. İhtiyar adam bir süre uğraştıktan sonra yolun kenarına çekmeyi başardı arabayı. Bir süre soluk alıp verdikten sonra başını yavaşça bana çevirip yolun sonu diye mırıldandı alçak bir ses tonu ile. Yolun sonu gelmişmiydi gerçekten sorularımın cevaplarını bulacağım yer burasımıydı. Etrafıma şöyle bir bakındım ve fark ettimki yine bir rüyanın içinden çıkmıştım.

SON