Perde Arası Kitap Molası

Yazar: Ümit TOPÇU - Deneme - 30/ 07/ 2018

Bazı insanlar hayatlarının belli belirsiz dönemlerinde molalar verirler kendilerine. Bu ara dönemlere perde arasıda denebilir. Ya da ben böyle adlandırıyorum bu durum u.Bende kendi yazdığım bir oyunu sahnede gördükten sonra yeni bir oyun yazma fikrinden uzaklaşıp bir süre mola verdim yaşamıma. İnsanoğlu yaşamı boyunca birçok hata yapar. Bir o kadarda başarı ve güzel işlerin altına imzasını atar. Doğru ya da yanlış yaptıkları bütün icrahatlar gün olur o insanların kimliğini belirleyen en temel kişilik özelliklerini oluşturur. Hayattan talep ettiğim mola süresince ya da benim deyimimle perde arasında yaşamında başarılı olmuş ve başarmak için yola çıkmış fakat hayal kırıklığına uğramış insanların hikaye leriyle ilgilenme kararı aldım. Kendi kendime aldığım bu kararda ne kadar başarılı olup olamayacağımı hiç düşünmeden işe başladım. Belki de yıllardır hep aklımın bir köşesin de duran fakat yazmaya bir türlü fırsat bulamadığım insan hikayelerin den oluşan kitabı yazabilirdim bu sayede. Kimbilir belkide bu eski fikirdi bana mola verdiren. Evet, evet kesinlikle tek sebep bu başka ne olabilirki. Film gibi Günün birinde benim gibi aynı fabrikada çalışan bir gurup arkadaşım ile günlerce düşünüp uğradığımız haksızlıklara başkaldırmak için greve başladık. Sonra işi daha da ileri bir boyuta taşıyıp meydanlara indik. Polis ler ile çatıştık kaba dayaklara maruz kaldık. Ama yılmadık sonuna kadar mücadele ettik. Bu sözlerin sahibi cezaevinden yeni çıkmış emekçi bir insan. Şimdilerde şehrin küçük bir meydanının bir köşesinde seyyar satıcılık yapıyor. Gördüğü onca zulme işkenceye rağmen yılmamış yine hakkını aramaya emek vermeye devam ediyor. Arada sırada meydana inen emekçi muhalif insanlara katılıp onlarla birlikte sloganlar atıyor. Destek çıkıyor onlara fakat hep eski geçmiş günlerini hatırlayıp yerine tezgahının başına geçiyor. Ben elimden geleni yaptım şimdide benden sonrakiler devam etsin diyor. Birkaç kere sohbet ettim bu seyyar satıcı ile ve ona yazmak istediğim yeni kitaptan bahsettim. Delikanlı sen tam yerine geldin zaten benim hayatımı yazsan roman olur diye gülümseyerek karşılık verdi. Zaten oda kendi hayatından izin alıp mola hakkını kullanıyordu tıpkı benim gibi. kimbilir belkide kitap bittikten sonra seyyar satıcının hayatını konu alan bir tiyatro oyunu ya da bir fim senaryosu yazardım. Zira, hikayesinin tamamını dinledikten sonra bu adamın hayatı fimlere romanlara konu olur diyor insan kendi kendine. Günlerdir gece geç saatlere kadar yazıyorum. Ara sıra seyyar satıcının bana hediye ettiği kitabı okuyorum yavaş yavaş sindire sindire. Satıcı tutuklu kaldığı süre zamanının büyük bir kısmını okuyarak geçirmiş haksız yere yattığı cezaevinde. Bana kitabı verirkende sindire sindire oku diye tafsiye etmişti. Bende bu tafsiyeyi dikkate alıp yavaş ve iliklerime işleye işleye okuyorum kitabı. İlginç bir konusu olduğu için bana ilham, kaynağıda oluyordu. Farkında olmadan hem okur hem de yazar olmuştum. Çalışma odamın içinde bir sağa bir sola volta atarken elimde satıcının hediye ettiği kitabı okuyordum. Kendimi öylesine kaptırmıştımki yazdığım kitabı bile unutacaktım nredeyse. Sonra bir ses geliyor pencereden içeri bir kırlangıç sesi. Odamın penceresinin hemen üzerine kırlangıçlar yuva yapmışlardı yıllar önce. Yavruları için yiyecek getirip götüren bu sevimli canlıların ötüşü beni kendimi cezaevi psikolojisinde hissetmekten alıp ev atmosferine geri getirdi. Zira ne zaman kitabı okusam satıcının bana asi ve ürkek bir ses tonu ile anlattığı hapishane anıları geliyordu aklıma. Günler günleri kovalamış hatırı sayılır bir süre geçmişti kalemimi yeni çalışmam için sallamaya başladığım günün üstünden. Okuduğum kitabın etkisinden olacak daha önceki çalışmalarımdan daha kısa sürede daha fazla yazı yazmıştım. Zaman kendi sonsuzluğunda sayısız başlangıç ve bir o kadarda final belirler ona hükmetmeye çalışanlar için. Böyle bir cümle ile başlayan bir sayfayı okuduğumda satıcınında buna benzer bir takım sözler sarf ettiğini anımsadım. Peki ya insan neden kendi yaşamının nerde başlayıp nerede son bulacağına karar veremiyordu. Ya da ne için yaşaması gerektiğini hep başkaları dayatıyordu. Bilinmez ama bilinen somut bir gerçek var oda yerküre üzerindeki bütün canlıların birbirine armonik bir düzen ile bağlı olduğu gerçeği. Kim bilir belkide satıcı ile benim karşılaşmamda bu armoninin bir işiydi. Sayfalarını karıştırıp ilerledikçe kafam giderek daha çok karışıyordu. Elimdeki kitabı okudukca kendi yazdığım kitabıda aynı hız ve karmaşa diliyle yazıyordum. İşte zamana karşı koymak bu olsa gerek. Ona isyan etmek ona yazarak cevap vermekti bir başka sayfa da bu cümle ile final yapmıştı. Kaç gün olmuş hatırlamıyorum kafam karma karışık. Hayattan aldığım molaya bir küçük ara verdim. Sabah güneşin yeyüzünü yeni yeni aydınlatmaya başladığı bir saatte penceremin üzerine yuva yapmış kırlangıçların ötüşleriyle uyandım. Sonra balkona çıkıp onlar ın güne başlayış ritüeller ini izledim. Anne olduğu sürekli yuvaya yiyecek taşıması ve daha ince bir bedene sahip olması ile anlaşılan bir kırlangıç yuvaya gelince küçük yavrularına henüz çözemediğim ama dinlemekten, çok hoşlandığım bir lisanla şarkılar söylüyor, onların hem ruhlarını hem de karınlarını doyuruyordu. Bir süre sonra bir başka kırlangıç baba olma ihtihali çok yüksek uzaklardan geliyor şarkı söyleyerek. Önce kendinden emin cesur bir eda ile evin yuvaya bakan cephesinde birkaç tur uçup duruyor bir tehlike olmadığını anlayıncada ötüşerek ailesinin yanına normal iniş yapıyor. Kırlangıç ları izlerken, başka alemlere gidip geldim bir süre. Sonra kitabımda onlarada yer verme kararı aldım. İnsanları düşündüm bir an boşa geçmiş hayatlarını. Bir lokma için verilen bin emeğin bir duvar dibinde unutuluşunu hatırladım. Bir insanları düşündüm bir kuşlara baktım iki canlı türüde yaşamak için gelmişti yeryüzüne. Kırlangıçlar yaşamayı öylesine güzel beceriyorlardıki. Bir insan olarak onlara imrenmedim dersem yalan olur. Bir süre sonra yetişkin iki kırlangıç ilk gençlik yıllarında ilk aşklarını yaşayan iki insan gibi yan yana birbirlerinin kulaklarına şarkılar fısıldayarak çıktılar yuvadan. Sonra semaya doğru uçarak gözden kayboldular. Arkalarından bakarken kuşların dilini bir an önce öğrenmem gerek diye kendi kendime soylenip iç geçirdim. Fakat mola içinde verdiğim küçük ara bitmişti. Yukarıdaki küçük komşularımı kendileri ile başbaşa bırakıp mola yerime geri döndüm. Kuşların dilini öğrenmek onlar gibi yaşamak insan olmak ile övünen herkesin en büyük hayalidir aslında. Fakat ne var ki bu isteğini bir türlü başaramıyor. Satıcı ile meydanda ki, tezgahının başında oturup sohbet ederken ağzından böyle bir cümle döküldü. Doğrusu ne söyleyeceğimi bulamadım. Ona kitabımda sona doğru yaklaştığımı ve kendisinin anılarından çok etkilendiğimi söyledim. Yüzüme memnun bir bakışla bir süre baktıktan sonra hatırlanmak ve birilerine yardımcı olmak çok güzel bir duygu. Bana bu duyguyu yaşattığın için sana çok teşekkür ederim dedi. İsmini bile bilmediğim bu adam nedense beni çok etkilemişti. Bana hediye ettiği kitaptanda çok etkilendiğimi söyledim ona. Benim yazmak istediğim herşey sanki o kitapta benden önce yazılmıştı. Bu bir tesadüfmüydü yoksa kitabın yazılış gerekçesimiydi bilemiyorum. Belkide ben öyle sanıyordum. Akşam karanlığı yavaş yavaş meydana çökmeye başlamıştı satıcı gibi bende ağır ağır toparlandım. Sonra her ikimizde kendi hayatımıza doğru uzaklaştık meydandan. Kuşların dilini öğrenmek insanların başaramayacağı bir iştir. Satıcı elimi sıkıp bütün yaşanmışlıklardan öğrendiği tecrübesi ile böyle söyledi elimi bıraktıktan sonra. İkinci perde Ve sonunda mola bitti uzun bir süredir uğraştığım kitabı tamamladım. Kitabın büyük bir kısmında satıcı ile aramızda geçen sohbetleri onun bana anlattığı yaşanmış gerçek olayları kaleme aldım. Peceremin üzerinde yuva yapan kırlangıçların dilini değilde ötüşlerini taklit edebiliyordum artık. Onlarada hatırı sayılır bir yer ayırdım kitapta tıpkı başka hayatlar gibi onları da yazdım. Kitabım yaşanmış birçok hayat öyküsünden oluştu. İkinci perde de neler olacak, beklemek görmek lazım.


SON